Kahrından ölmek



Halk deyişi falan değilmiş, apaçık bir hakikatmış meğer. "Kahrından ölmek" diye bir şey varmış abiler, bugün ben bunu gördüm Fadime Ayvalıtaş'ın cenazesinde. Hani şu Gezi'de, 1 Mayıs Mahallesi'nde can veren Mehmet'in anası. Yoksulluğa, kentsel dönüşüme, insaniyetten uzak hayatlarına isyan edip inmişken otobana, kenarında dizi dizi kulelerin yükseldiği, kalabalığın ortasına son sürat dalan bir Ataşehir çocuğunun jipinin altında kalarak can veren Mehmet Ayvalıtaş'ın.

Haziran fırtınası dinmişken henüz, Mehmet'lere taziyeye gitmiştik. Ümraniye'de, devrimcilerin parselleyip halka dağıttıkları ufacık arazilere kondurulmuş bir gecekondu semti. Şanlı TC buraya Mustafa Kemal adını layık görmüş. Mehmet'lerin evi E-6 karayolunun zebani gibi viyadüklerinin dibinde kalıyor. Tepelerinde devasa Ağaoğlu blokları yükseliyor. Sırf o manzara bile isyana yeter. Amcası "Ben isyan etmiyim de napayım, asgari ücretle nasıl çocuğumu okutayım?" diyordu. Mehmet'in babası Ali Amca pazarda işportacılık yaparak iki çocuğunu okutmaya çalışan bir yorgun adam.

Kürdistan'dan Kongo'ya pek çok yoksul mahalle gördüm, evlere musafir oldum. Ama hiçbiri Mehmet'lerin evi kadar bedbaht ve perişan gelmemişti bana. Küflü bir tavan, duvarda Hz. Ali posteri, kabağı çıkmış koltuklar, sallanan bir çıplak ampul. Kalemşorlar köşelerinden "darbe" felan diye ünlesinler, "millet"ten bahsetsinler. Aşikar olan şey, yoksul bir Alevi mahallesinde, emekçi çocuklarının ne o devletin şefkatinden nasiplendiği, ne de o millete dahil olabildiğidir.

Fadime Ana Mehmet'i askere uğurlayamadığına yanıyordu. Oğlunu askere yollayamamaya ağlarken, "Başka analar ağlamasın" diyebiliyordu. Kronik bir hastalığı, şekeri-tansiyonu yoktu Fadime Ananın. Ama çok yorgun, çok halsiz gözüküyordu. Ali Amca mahkeme gününü anlattı bir parça. Hakim ve savcıların umursamaz hali, üstüne adliyede gaz yemeleri, sonra da Fadime Ananın Ankara'da Ethem Sarısülük davasında yaşadıkları. "O gün başladı" herşey diyordu. Belki de Fadima Ana tam da o gün, artık adalete inancı kalmadığında ölmüştü. Bize ise sadece cenazesini defnetmek düşmüştü.

Terörü devletten biliriz biz. Şiddeti de devletten görüp, öğrendik. Darbeydi, demokrasiydi kimse maval okumasın. Bu devlet hala vampir iştahıyla çocuklarının kanını içiyor. Barıştan bahsederken hala teker teker canlar düşüyor toprağa. 90'larda değiliz belki ama analar hala kahrından ölüyor düşünebiliyor musunuz? Alevi diye insandan saymıyorsanız, eğitim zayiatından, telefattan görüyorsanız da bir çift lafım var. Fadime Anayı cemevinde dört tekbirle, salat ve selamla uğurladık, Peygamber ümmetinden, Hz. İbrahim milletindeniz diyerek, haklarımızı tek tek helal ederek. "Küfür tek millet" ise eğer, kafir devletin günahlarını sırtlanmaya bu kadar arzulu olmayın ey cemaat-i müslimin. Fadime Ananın cenazesindeki öfkenin, sizi rahat yataklarınızda gelip boğmayacağından hiç o kadar emin olmayın, zinhar!


Yorumlar

Hasbihal dedi ki…
Yüreğine sağlık m.emin'im. tercüman olmuşun bugünün hissettirdiklerine
Adsız dedi ki…
Adamsın !
Alperen dedi ki…
Yav mustafa yazı için Allah razı olsun. Bu yazının enim için şöyle bir önemi de var. Birebir yaşadığım ve şahidi olduğum bir günü bir başkasından okumak ve dinlemek. O gün o ev ziyaretini birlikte bir grup olarak yapmıştık, sonrasında üzerine çok düşünmemişim ya da unutmuşum, şimdi senden tekrar o günü okuyunca gözümde bir daha canlandı ve senin tasvirlerinle okumak baktığımı biraz daha yakinen görmeme vesile oldu.
muhammedikbal dedi ki…
http://t24.com.tr/haber/miran-encu-roboski-anmasinda-hayatini-kaybetti/247115

roboskililer de duygu sömürüsüyle itham ediliyordu, duygu sömürüsünü mü abarttılar da hala acı böylesine içlerinde acaba sayın vakıflı abiler ablalar.

tabi geldiğimiz bu iktidar kavgasında kimse de roboskiyi başkasına kaptırmamaya çalışıyor.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

felahçilar*

Aralık