Kayıtlar

Aralık, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Savaşın Tanıkları

Agamben'e felan girmiycem. Biz bildiğimiz yerden okuyalım. Allah yolunda canıyla ve malıyla cihad edenlere şehid deriz. Şehid kelimesinin şehadet etmekle alakasını da biliriz. Ama şehadet etmenin şahit olmak manasına da geldiğini, bunun modern manada tanıklıkla eş olduğunu öğrendiğimde afallamıştım doğrusu. "Ne din be" demiştim. Ölerek şahit oluyorsun, canını vererek hakikate tanıklık ediyorsun. Çok garip, çok über. Kürt meselesiyle alakam da gazete manşetlerinden, Ertürk Yöntem'den sora dinlediğim ve tanık olduğum hikayelerle değişti. Annanemlerin oturduğu Kadınlar Pazarı'nda hep acılı, hep içten dengbej klamları, tütün saran amcalar, tülbentli teyzeler, sağda solda eskimiş ama yerinden de sökmeye el değmemiş kesk u sor u zer afişler. Sami Solmaz'ın çok sade ve temiz bir şekilde çekilmiş 2012 yapımı "Savaşın Tanıkları" bölgede gazetecilik yapmış, yaşananlara tanıklık etmiş, hatta canını da vermiş insanların hikayesini dinliyor. Savaşla ilgili pek ç

hak ve adalete dair

Hakk'tan ve adaletten yana olduğumu zannediyorum. Zannediyordum daha doğrusu. Gelişen her tecrübe Hakk'tan ve adalette yana olmanın bizi haklı kılmayacağını gösteriyor. Yahut Hakk'ı ve adaleti savunurken pekala haksız konuma düşebileceğimiz, zalimleşebileceğimiz bir ihtimal değil bize nefsimiz kadar yakın bir risk olarak şahdamarımızdan da yakın bize. Suriye halkı bundan yaklaşık iki yıl önce sokaklara döküldü. Hürriyet istiyorlar, çok partili gerçek bir demokrasiye (yahut İslami bir düzene her neyse) geçmeyi arzuluyorlardı. İşler karıştı, rejim silah kullandı, isyancılar silahlandı. Sonuç dev bir trajedi. Suriyeliler haklıydılar ama emperyalizmin Amerika'nın, Rusya'nın, İran'ın, körfez ülkelerinin karıştığı iğrenç bir satranç tahtasında buldular kendilerini. Haklı davaları Ortadoğu'daki emperyal müdahalenin aracı oldu, İran ve Rusya'nın antiemperyalist ittifakı korkunç katliamların bahanesi oldu. Hangisi haklıydı, hangisi haktan yanaydı, hak ne

Kahrından ölmek

Resim
Halk deyişi falan değilmiş, apaçık bir hakikatmış meğer. "Kahrından ölmek" diye bir şey varmış abiler, bugün ben bunu gördüm Fadime Ayvalıtaş'ın cenazesinde. Hani şu Gezi'de, 1 Mayıs Mahallesi'nde can veren Mehmet'in anası. Yoksulluğa, kentsel dönüşüme, insaniyetten uzak hayatlarına isyan edip inmişken otobana, kenarında dizi dizi kulelerin yükseldiği, kalabalığın ortasına son sürat dalan bir Ataşehir çocuğunun jipinin altında kalarak can veren Mehmet Ayvalıtaş'ın. Haziran fırtınası dinmişken henüz, Mehmet'lere taziyeye gitmiştik. Ümraniye'de, devrimcilerin parselleyip halka dağıttıkları ufacık arazilere kondurulmuş bir gecekondu semti. Şanlı TC buraya Mustafa Kemal adını layık görmüş. Mehmet'lerin evi E-6 karayolunun zebani gibi viyadüklerinin dibinde kalıyor. Tepelerinde devasa Ağaoğlu blokları yükseliyor. Sırf o manzara bile isyana yeter. Amcası "Ben isyan etmiyim de napayım, asgari ücretle nasıl çocuğumu okutayım?" diyordu.

Özür

Dünya Bizim portalında, icabına göre kimi başka yayın organlarında yaz sonunda tekrar eden bir haber vardır. Boğaziçi Üniversitesi'nde pastoral bir Müslüman kardeşliğindne bahseden, bu gavur mektebine gelen saf ve temiz Anadolu çocuklarına ve ebeveynlerine biz buradayız diyen bir çağrıdır bu. İlk bakışta çok halisane, dayanışmacı ve sıcak bu merhaba, camianın içine girdiğinizde, kimin kardeş olup kimin düşman olacağına pek mükemmel karar veren mekanizmaları, hiyerarşileri, kurum ve teamülleri deneyimlediğinizde değişir. Midenize kramplar girer, hafakanlar basar. Ümmetten de, kardeşlikten de tiskinmeye başlar, basarsınız kalayı. Ben de geçtiğimiz Eylül başında aynı haberi görünce durmadım bastım kalayı. Haberin temsil ettiği kurumsal kişiliğe sövgüde bulundum. Hatırladığım kadarıyla bu twitter ve facebookta görünür oldu, sorasında arkadaşlardan bir tanıdığımın ikazıyla da küfrü sildim. Sövmeye gerek olmayabilir ama bu bilakis samimiyetimizden, derdimizden, öfkemizden ileri gelir

Aralık

Zamansallık ve tarih meselesini tartışırken mevzu ister istemez hafızaya ve eşyaya geliyor. Nükhet Sirman'ın affect Meltem Ahıska'nın memory dersleri sağolsun, hafıza meselesi tedrisatımızda mekana ve eşyaya da taalluk ediyor. Evliliğin tüm materyal ekonomisi, kurulan evin nesneleri, aynı zamanda bu hafızayı kuran, yaşatan, taşıyan şeyler. Hülasa asla kendilerinden, kapladıkları yerden, biçim ve işlevlerinden ibaret değiller. Sembol siyasetini tasfiye edeli oluyor. Dolayısıyla burada tartışmaya çalışacağımız şey, ilişkinin eşya ile alakası üzerinden ürettiğimiz hafıza ve hatıraya dair, eşyanın  temsili yahut sembolik mahiyeti, aşırı belirlenmiş vechesi, etiket fiyatı üzerinden biçilen iktisadi ve ahlaki değeri değil. Tekrardan altını çizmekte fayda var, eşyanın kendisini, aslını, neliğini değil, eşyaya dair olanı, vusülünü, nasıllığını konuşacağız. Sembolik ehemmiyetinin, temsili mahiyetinin  bu tartışmada mana ve ehemmiyeti yok. Müstakbel çiftler evlerini kurarken çeşitli