Kayıtlar

Haziran, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

documentarist 2015: V. gun

Resim
Müzeler ve sanat tarihi hakkında bir filmden sıkıcı olması beklenir. Festivalde Ulusal Galeri 'yi kaçırmıştık. Bu iyi oldu. Film Viyana'daki Kraliyet müzesininin koleksiyonlarının yenilenmesini takip ederken, sanat eserinin teşhir ve tedavülüne, üretim ve metalaşmasına dair süreçleri de hiç büyük laflar etmeden tartışmaya açıyor. Filmde hiç sanat tarihçisi yok, kimse kameraya konuşmuyor, kamera usulca yöneticileri, restoratörleri, eksperleri, koleksiyonerleri, yerleştiricileri takip ediyor. Hatta kimi zaman ondan bile imtina ederek, Haneke filmlerinden aşina olduğumuz mesafeli bir pozisyona yerleşip öylece seyrediyor. Festivalde launch yaparken ilk kez saatime bakmadığım, öylesine kaptırdığım ilk film bu oldu açıkçası. Belgesellerin ciddi bir kısmında var olan ritim sorununu hiç yaşatmayan, üstelik doğru düzgün bir metni bile olmayan -meselesi değil!- bir film. Bunun arkasında da ince bir zanaat yatıyor. İlginçlik peşinde koşan, temasının orjinalliğine yaslanan filmler bir

documentarist 2015: IV. gun

Resim
Eşik Stefan Jarl'ın finans kapitalizminin İsveç'teki sosyal adalet rejimini nasıl çökerttiğine dair bir film. Tezleri iyi ama konuşan kafalar biraz sıkıcı. Chris Stenger'in mezuniyet filmi, annesi ile kendisi üzerine bir ufak kadınlık hikayesi. Bayağı etkileyici, kendini mercek altına almaktan kaçmayan, son kertede ufak sürprizleriyle daha varoluşsal tartışmaları da çağıran kompakt bir film. Sevdik, feminist ablalar kaçırmasın. Sume Grönland dilin plak çıkaran ilk rock grubuymuş. Grönland topraklarında, Danimarka kraliyeti tarafından asimilasyona uğrayan Grönland halkının dilinin ve ulusal kimliğinin yansıması olan, adeta Grönland'ın Koma Azad'ı sayılabilecek bir grup. Neredeyse 35 yıl sonra dönüp geriye bakarken bir halkın asimilasyona uğraması, dilinin ve kültürünün imhası ne demek görüyorsunuz. Belki Kürdistan'daki kadar kanlı değil ama gene de acıtıcı. Sevdik bu abileri. Ya bu müzik belgeselleri hep mi böyle oluyor ama galiba bu hümanizm işler

documentarist 2015: III. gun

Resim
THE LOOK OF SILENCE [Theatrical trailer] - In theaters July 17th from Drafthouse Films on Vimeo . Güne Joshua Oppenheimer'in Sessizliğin Bakışı ile başladık. Gerisi iflah olmadı zaten. Reyiz bu filmde, Endonezya'da Suharto diktatörlüğü sırasında katledilen milyonlardan birini Ramli'yi arayan erkek kardeşi gözlükçü Adi'nin hikayesini anlatıyor. Tabii ki salt onun değil, 65-66 arasında yaşanan ve doğru dürüst tarihi bile yazılmayan, faillerinin hala muktedir olduğu bir soykırımın da hikayesini anlatıyor. Film inanılmaz. Adi, Öldürme Eylemi' nden aşina olduğumuz katillerle mülakatlar yaparken herkes o kadar sakin ki insan kafayı yiyor. Kafayı yemeyenler ise öldürdükleri kurbanların kanlarını içerek (temsili değil) akıl sağlıklarını koruyan paramiliterler, yahut dini bütün Endonezyalı köylüler. Filmdeki katillerin dilinden pelesenk olmayan antikomünist söylemin nasıl bir illet olduğu, ABD eliyle Karadeniz'in köylerinden Sumatra'nın dağlarına tüm dünyaya n

documentarist 2015: II. gun

Resim
Stefan Jarl ile güne başladık. Açıkçası biraz apokaliptik, duyarcı bir film, fakat kimyasal kuşatılmışlık ve insan türünün biyolojik evrimine dair tezleriyle film dikkat çekiciydi. Özellikle yaygın kullanılan kimi kimyasalların (alev geciktirici, su kaydırıcı, plastik yumuşatıcı vb) biyogenital fonksiyonlara, hormon rejimlerine etkisi, cinsiyet mutasyonları gibi fantastik sonuçları açısından dikkat çekiciydi. Epey ticari tv belgeseli havası sıksa da kendini seyrettiren bir yapım. Klasik belgesel anlatısının epey dışında, Gaspar Noe kafasıyla, üst sesiyle tripten tribe koşan, yer yer Ghosts of Cite Soleil tedirginliği yaşatan aşırı pornografik kamerasıyla bir mülteci dramı. Estetik yaklaşımındaki özgünlük, filmin tartışmasındaki eksikliği gölgelese de sömürgecilik tarihinden bağımsız mültecilik anlatıları benim için pek heyecan verici değil. Yine de ilginç film Eichman yargılamalarından sonra kameranın pek çok kez mahkeme salonlarına girdiğine tanıklık ettik. Bu sefer soykır

documentarist 2015 güncesi: I. gun

Resim
Yılın en güzel zamanları, filmden çıkıp filme girdiğimiz, imajların imajlara super-impose eylediği vakitler. Bu yıl de tek sermayemiz emeğimizle documentarist ekibine destek olmaya gayret ediyoruz. Yine sıkı filimler ve yine boş salonlar. Ses Tiyatrosu'nun epik salonunda tek bir seyirciye, sevgili Eytan İpeker'e 3 saatlik bir Geyrhalter destanının 1576 satırlık altyazısını tek tek bastım. Demek ki festivalmiş, sansürmüş, Emek Sineması'ymış bunlar biraz tatavacılıkmış. Filim seyretmiycekseniz siktirin gidin, kalabalık yapmayın ortalıkta. Bu yıl iyi nükleer belgeselleri var. Stefan Jarl abimiz İsveç'in epey Kuzey'inde, Avrupanın taşrasında, modernliğin ücra kıyılarında ren geyiği çobanlığı yapan Laponların Çernobil'in radyoaktif bulutlarının sürüleri zehirlemesiyle değişmek zorunda kalan hayatlarını takip ediyor. Epik bir pastoralite, endüstriyel hayata, evcilleştirilmemiş kırsaldan kente sürülmek zorundan kalan insanlar, tabiat, eşya ve hayatın kendisi. İlk

Gerçeği kurgulamak

Resim
Massoud Bakhshi ile Saraybosna'da Snijeg'in prömiyerinde tanışmıştık. Aida'dan büyülenmişken İranlı yapımcılarını görünce iyice mest olmuştum. Filmin prodüksiyonu da coşkuluydu. Mesut ilk uzun metrajı Yek Hanevade-i Muhterem 'de Amerikan ajanı Betty Mahmoudi'nin efsane anti-İran roman Kızım Olmadan Asla 'da anlattığı gibi boktan oryantalist bir İran portresi çizip sonunu da Ümit Kıvanç'ın Nokta röportajındaki gibi "zaten İslam da işte böyle katliamcı barbar rezil birşey" bağlayarak üzmüştü epey. Bununla beraber o filmde de İran-Irak savaşından çok efsane arşiv görüntülerinin ustaca kullanımlarına tanıklık etmiştik. Gel gör ki işte sinema başka birşey. Dün Salt'ta sevgili Civan'ın önerisiyle gösterilen Tehran Anar Nedaret türler arasında gidip gelen efsane bir kolaj film, öyle ki Saygıdeğer Bir Aile' nin damağımızda bıraktığı kekremsi tadı unutturdu bile. Adeta İranlılar sinema biliyor klişesine cuk oturan, üstüne onunla da dalga geçm