documentarist 2015 güncesi: I. gun

Yılın en güzel zamanları, filmden çıkıp filme girdiğimiz, imajların imajlara super-impose eylediği vakitler. Bu yıl de tek sermayemiz emeğimizle documentarist ekibine destek olmaya gayret ediyoruz. Yine sıkı filimler ve yine boş salonlar. Ses Tiyatrosu'nun epik salonunda tek bir seyirciye, sevgili Eytan İpeker'e 3 saatlik bir Geyrhalter destanının 1576 satırlık altyazısını tek tek bastım. Demek ki festivalmiş, sansürmüş, Emek Sineması'ymış bunlar biraz tatavacılıkmış. Filim seyretmiycekseniz siktirin gidin, kalabalık yapmayın ortalıkta.


Bu yıl iyi nükleer belgeselleri var. Stefan Jarl abimiz İsveç'in epey Kuzey'inde, Avrupanın taşrasında, modernliğin ücra kıyılarında ren geyiği çobanlığı yapan Laponların Çernobil'in radyoaktif bulutlarının sürüleri zehirlemesiyle değişmek zorunda kalan hayatlarını takip ediyor. Epik bir pastoralite, endüstriyel hayata, evcilleştirilmemiş kırsaldan kente sürülmek zorundan kalan insanlar, tabiat, eşya ve hayatın kendisi. İlk başta bir Mustafa Kutlu romantizmine meyl etse de film sonrasında kapitalizme, endüstriyel hayata sert aparkatlar savuruyor. Belgesel estetiğinden beklenmeyecek imgeler filmin bambaşka bir seviyeye taşıyor. Müzikleri ayrıca çok iyi. Filmin Pazartesi akşamı 8'de Kadıköy'de bir seansı daha var. Kıçınızı kaldırın, gidip seyredin.



Nikolaus Geyrhalter abimiz bu sene festivalin retrospektifinde. Az filmi gösteriliyor ama kafidir. Unser Taeglich Brot efsanesiyle biliyorduk ama Über die Jahran çok acayip bir film. 3 saatlik bir modern çağ epiği, bir çöküş, bir fetret filmi. Avusturya'nın Waldviertel bölgesinde 150 yıllık bir dokuma fabrikasının 2004'te topu dikmesinin ardından fabrikanın patronu dahil 7 çalışanının hayatlarını 10 yıl boyunca takip ediyor. Halihazırda orta yaşlarını geçkin çalışanlar, iflasın ardından kronik bir işsizlik sürecine giriyorlar. Sekreter kadın dışında bir dikiş tutturan olmuyor, o da oğlunu trafik kazasında kaybediyor. Bu arada patron ölüyor. İletişim kabiliyetleri düşük ve görece vasıfsız diğerleri de iş kurumunun kendilerini oradan oraya süründürmesiyle cebelleşirken bir yandan da hayata tutunmaya çalışıyorlar.

Filmin ilk örtüsünde bunlar yer alsa da arkasında cayır cayır kapitalizmin, işin ve sınıfının tarihi var. Yaşlanıp kemale eren, taltif edilmek ve itibar görmek yerine bir kenara atılan bu insanlar da bu gayrı-makbul tarihin özneleri ve nesneleri. Kapitalizmin zamansallığı, o zamansallığın kapsamı ve dışı filmin perdeye yansıttığı meselelerin başında geliyor. İnsan hayatının evreleri, toplumsallığın buradaki belirleyiciliği filmde apaçık bir şekilde zuhur ediyor. Nihayetinde zaman duygusunun, geçmişin, iyi ve kötü yılların insanda bıraktığı izlerin ağırlığı filmin sonunda iyice seyircinin üzerine çöküyor, salt onun değil yönetmenin de. Bu seansı sadece Eytan seyretti. Çarşamba akşamı Fransız Kültür Merkezi'nde bir seans daha var. Gidin görün ibret alın gençler derim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

felahçilar*

Aralık