Kayıtlar

Ekim, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kasım

Resim
Foto: Mehmet Erken  Evlilik, Zamansallık ve Çoğulluk Üzerine Eylül ile başlayan bu seri, yakın ve uzak çevremde pek çok farklı aks-i sedaya vesile oldu. Tanıdığım, tanımadığım, arada selamlaştığım insanlarla bu vesileyle konuşmak, görüşmek bile nasib oldu. Dolayısıyla bu tartışmayı sürdürmek, onlar adına konuşmak değil de, çoğumuzun dile getirmeye takatinin, mecalinin yetmediği, cesaretinin elvermediği bir kısım meseleyi açık etmek adeta vacib oldu. Kimsenin avukatlığı, sözcülüğü değil haddim. Temsiliyet bahsiyle aramız açık. Fakat sözümüzün icabı, şahsi ve muhterem faslın ötesinde bu kadar çok insanın derdine, yarasına karşılık gelen bir tartışmadan beri durup kabuğa çekilmek de adetimiz değil. Hülasa konuştuklarımız, tartıştıklarımız ve düştüğümüz başka notlarla bu seriyi sürdürmek boynumuzun borcu oldu. Yani, yazdıklarımın şahsi olduğu kadar, umumi mahiyetini de akılda tutmak ve bu tartışmayı kollektifleştirmek hepimizin meselesi. Genç çiftler ilişkilerini kurumsallaştır

Küf

MAFM sağolsun filmi seyredebildik, DVD de olsa 4K projeksiyonda sinema tadı oluyor, film de 35 mm imiş, hem de Fuji pelikül, Fono laboratuvar, daha ne olsun, özlemişiz. Film güçlü, sıkıntılarına rağmen dişli bir film. Ama sonuna gelince baştaki iddiasını biraz yitiriyor ne yalan söyleyeyim. Ercan Kesal'a olan alerjim giderek hayranlığa dönüşüyor. Bir filmini daha seyredersem herhalde gidip beraber çalışalım abi diyecem. Peri Gazozu 'nu okuduktan sonra biraz daha aşikar oldu ki adamdaki antropolojik malzeme derya deniz. O hazineye otuz sene oyunculuk yapsa yine eskimez. Tiyatrocu değil, tekniği yok, ama bu haliyle de epey iyi iş çıkarıyor. Filmin sorunu politik hikayesini çok ön plana çıkarmayayım derken iyice arka plana itmesinde. Kayıp hikayesini büyük şehir yerine taşraya taşıyıp pastoral bir peyzajın önüne dikmek kötü değil, bir tür Sonbahar projesi, ki onun kadar epik ve dramatik değil. Sakin gidiyor. Fakat sükunetinin kaynağındaki frankofonik kötücüllük sorunlu. N

Gözümün Nûru

Hakkı ile Melik'in filmi ilk cümlede bir melodramdan nasıl kurtuluruz hikayesi. Bu son derece hazin olabilecek öyküyü, edebiyle, hakkıyla, şahsiyetli bir şekilde anlatmak, hem de bunu ağdalandırmadan resmetmek temiz bir rejinin, yorulmuş kafaların hüneri. Ellerine sağlık. Göz ve görmek hakkında bir film gibi gözükse de aslında biraz daha başka bir hikayesi var. Beden ve sıhhatle, sabır ve çileyle ilgili bi film aslında Gözümün Nuru. Tüm bunların arkasında ise bir film yapmak arzu ve iştiyaki hep bize göz kırpıyor. Dolayısıyla gayet şahsi hissiyat ve teessürleri iyi yoğuran bir film olmuş. Aile, ev hali, orta sınıflığın çok da göze parmak olmayan tasvirleri kıymetli. Melik'in Fransa günlerini bir parça daha arıyor insan, fakat sırf Lumiere abiler bile çok temiz bir bağ olmuş. Yeşilçan filmlerine referanslar oldukça başarılı, kurşun dökme, reiki gibi şifa arayışları iyi. Eli yükseltip nazar meselesi ve göz üzerine bir parça daha gidilse, filime bit katman daha eklenebilir,

Is the museum a Battlefield?

Hito Steyerl'in documentarist'te 1998'de Van'ın Çatak kırsalında çatışmada sağ yakalandıktan sonra infaz edilen eski RAF militanı ve yeni PKK gerillası Ronahi kod adlı Andrea Wolf hakkındaki epey kişisel ve orjinal belgeseli November ile tanımıştım. Filmin sonunda Çayhane'de severek seyrettiğimi Costa Gavras'ın meşhur Büyük Kuşatma filminin finaliyle ilgili ilginç de bir fragman vardı, eski bir RAF militanı tarafından anlatılan. Kurmaca ile gerçekliğe dair fantastik bir kesitti. November - Hito Steyerl from URSA on Vimeo . Bienalde Hito'nun videosunu gördüğümde önce içimden ne diyo bu kadın, bıkbık piyasa sanat eleştirisi mi yine diye geçirdim içimden, Koç'lu bienalde ne laf etçek ki sinizmiyle. Videonun başına oturduğumdaysa fark ettim ki hayatımın en efsane sanat metni ve işiyle karşı karşıyayım. Hito 2012'de Çatak'ta bulunan toplu mezarda, çatışma alanında bulduğu bir mermi kovanında yola çıkarak sanat ve sermaye ilişkisini, kapitalizm