Kayıtlar

Ağustos, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sürgünlerini Budayan Çınar

Mehmet Efe'nin 26 Ekim 1996'da Bursa Milli Gençlik Vakfı'nın davetiyle yaptığı bu konuşmasını Ülke dergisinin 3 Kasım 1996 tarihli 22. sayısındaki bir haber metnindeki orjinal ifadelerinden derledim. Konuşma metninin tamamı malesef elimizde yok. Haberi yazan arkadaşın konuşmayı bir ses kaydından deşifre ettiğini söylemişti Efe, fakat bu kayda ulaşabilmiş değiliz. Şimdiye ve bize de konuştuğunu düşündüğüm bu metni, yazarından, döneminden bağımsız olarak okunması ve tartışılması temennisiyle buraya koymak istedim. ...Sayısız müslüman vakfın tabelalarının yükseldiği Fatih'te,  Çarşamba Pazarı'nın bitiminde yüzlerce kadın, yerlere atılmış çürük sebzeleri toplarken, ahlaksızlık ve adaletsizlik almış başını giderken, gelecek korkusu altmış milyonun boynunu bükerken, insanlar hastanelerde, adliyerlerde, karakollarda rezil kepaze edilirken, kullarla Allah arasında dikilmiş ve yeryüzünü fitneye fesada acı ve umutsuzluğa boğan şeytan uygarlığı egemenliğini evrensel

niye yazıyorum?

Resim
blog yazıyorum diye de düzeltilebilir aslında. ama sanırım mail gruplarındaki muhaberatı, kısa politik söylevleri, sağa-sola sataşmaları bir tarafa bırakırsak yegane yazma eylemim burası. ödev yapmayı bir yazma eylemi olarak görmüyorum tabii. biraz da yazmak kendin içindir ya zaten. hikaye de burdan çıkıyor, kendine yazmak, kendi kendine konuşmak, dertleşmek. terapi değil. daha ziyade not defteri ile günce arasında düşünülmeli. zira elyazısı ilkokuldan beri sevmediğim birşeydir. hem solaklıktan, hem bileğim ağrıdığından. onun için klavye iyi, bir de işte mecra meselesi. ama bu mecra bir "kime?"ye akmıyor. olsa olsa "başkaları için mi?" diye sorulabılır, "için yani. kısaca da değil. büyük anlatının çok peşinde değilim. ama yine emr/nehy diyalektiğine hala gönül veriyorum. insanlara değip değmeyeceğine dahir şüphemi korusam da, bir umuttur diyerek söz etmekten çekinmiyorum. şahitliktir, mesuliyettir deyip gor gor konuşuyoruz, yani yazıyoruz. ama ondan, ötesi

boş tartışmalar

son birkaç haftadır piyasada dönen islamcılık tartışmaları boş. bomboş. piyasada dolu birşey görmenin imkanı yok zaten. muhatap alınmaya, dinlemeye, okumaya, kafa yormaya değecek herhangi bir kırıntı yok. yeni hiçbirşey yok. aptal adamlar, kadınlar, ısıtılmaktan lapaya dönmüş "bula(ma)ç"lar -mucidi zeynep gambettiye bin selam- mevzu üzerinden bağcı dövmeye çalışan ankara kalemşorları, apoletli akademisyen bozuntuları var. bir de biz varız. üç-beş tane meczup, ille islamcılık, ille de buradayız diyen. 28 şubat islamcılığın iddialarına, imkanlarına, taleplerine noktayı koydu. özalizm bayrağı dikti. nurtopu gibi AKP'miz oldu. 10 senedir elbebek-gülbebek takılıyoruz. referandumdan, son seçimden bu yana kenarda köeşede kalmış, nadasta kavşamış kadrolar da devşirildi. sakaryalılar anadolu ajansına, belediyeciler içişlerine, akademici piçler hariciyeye. zaman gastesi sayesinde herkes liberal demokrasiyi tanıdı, iman etti. atilla yayla biricik gurumuz oldu. filistinle yatıp ar

90'lar ruhu nedir?

Resim
bu ezgiyi ninni gibi dinlediğimi hatırlıyorum. aqra fm'li yıllardı. pederin suud'da inşaatlarda çalışırken getirdiği, dil kasetlerini dinlediği emektar pioneer teypten gelen biraz cızırtılı biraz billuri bir sesti bu. bir takım seslerin açığa fışkırdığı, bir takımınınsa tüm şiddetle bastırıldığı vakitler. plak hışırtısı değil, kaset cızırtısı yani. bu müziklerin hikayesi de, müzikalite itibariyle tüm perişanlıklarına karşın, biraz bu nahif, kırılgan, tüm cihadkarlığına karşın aslında masum o tondur yani. dönemine, kuşağına, tüm ihanetkarlıklarına karşın, ruhuna bin selam. babama da.

satır gölgesinde adalet

Resim
memlekette faşizmin mobilizasyon kapasitesi, kendinden menkul bir otonomiden ibaret değil. "sahibinin sesi" kaidesince, maraş'ından çorum'una, bilimum ege/marmara illerindeki linç vakalarından ahmet kaya'nın başına gelenlere faşizmin şiddeti her daim devlet otoritesinden, aygıtından, mekanizmalarından beslenen, arkalanan bir zulüm tipi oldu. ontolojik ve duygusal boyutta, genel anlamda devletini seven bir topluluk olarak türkiyeli müslümanlar, Allah dedikleri içün bu şiddetten pek nasiplenmediler. "vatan için kurşun atıp da yemenin" (bu lafın müellifine islamcılık mı tartıştıracağız, osman baydemir diyorum) şerefine inanmanın pek de hayırlı bir iş olmadığını pek idrak edebilmiş bir kitle değildik, genel itibariyle. ta ki ülkücü katiller "Allah" diyen Metin'i, "Allah" diyerek Fatih Camii'nin avlusunda, silahsız iken katledene dek. 80' sonrasında geniş bir ihtida dalgası içerisinde yer alarak İslamcılaşan ülkücü kadr

Neden Kardeşlik İftarları?

Resim
Emek ve Adalet Platformu video prodüksiyon birimi iftiharla sunar... Kamera: Muhammed Cihad Caner, Semih Gülen, Handenur Pekiner Kurgu& Prodüksiyon: Mustafa Emin Büyükcoşkun

İftar Duası...

Resim