boş tartışmalar

son birkaç haftadır piyasada dönen islamcılık tartışmaları boş. bomboş. piyasada dolu birşey görmenin imkanı yok zaten. muhatap alınmaya, dinlemeye, okumaya, kafa yormaya değecek herhangi bir kırıntı yok. yeni hiçbirşey yok. aptal adamlar, kadınlar, ısıtılmaktan lapaya dönmüş "bula(ma)ç"lar -mucidi zeynep gambettiye bin selam- mevzu üzerinden bağcı dövmeye çalışan ankara kalemşorları, apoletli akademisyen bozuntuları var. bir de biz varız. üç-beş tane meczup, ille islamcılık, ille de buradayız diyen.

28 şubat islamcılığın iddialarına, imkanlarına, taleplerine noktayı koydu. özalizm bayrağı dikti. nurtopu gibi AKP'miz oldu. 10 senedir elbebek-gülbebek takılıyoruz. referandumdan, son seçimden bu yana kenarda köeşede kalmış, nadasta kavşamış kadrolar da devşirildi. sakaryalılar anadolu ajansına, belediyeciler içişlerine, akademici piçler hariciyeye. zaman gastesi sayesinde herkes liberal demokrasiyi tanıdı, iman etti. atilla yayla biricik gurumuz oldu. filistinle yatıp arakanla kalkıyor, kürtleri içeriye tıkıp üstüne bomba da yağdırıyoruz. mısıra laiklik ayarı geçip, körfez sermyesiyle evcilik oynuyoruz. e şimdi nerden çıktı bu geyik? ali bulaç 10 senedir ramazanda köşelemeç oynuyor, kalkıp gülen cemaati islamcılığın en bi numara billurudur diye kitap yazıyor, şimdi niye saçmalıyor?

tartışmanın öznelerinin islamcılıkla ilişkileri en iyi ihtimalle "miş"li geçmiş zaman düzeyinde. ismail kara'nın  (walla) "ben de islamcıyım" itirafı, retorik bir geyikten öteye geçmiyor. "modernistlik" versus "yerlicilik" gibi süper tanzimat fantazilerinden bir adım öteye geçmeyen bir dikotomiyle islamcılık felan tartışmamız mümkün değil. mevcut düzey 90'ların dergilerinde tüketilmiş zaten. siz ne içtiniz abiler?

bir kere bu yerlicilik muhabbetinden gına geldi? şimdi ismail kara daha yerlici de dergahta kürtçe şiir mi yayınlanıyor. yahut o kadar ümmetçiyiz, arakana yardım gitmesinden çok mu ifrit oluyor? yerliciliğin dibi işte ismet özel gibi istiklal marşı kabilinden abuk bir dile evrilmek, yahut arslanbenzer ekolü popülizm diye nevzuhur toplumculuk fantazileri. tamamen muhayyel bir halk, anadolu, yer edebiyatı. yani karaman olmuşuz, sivas olmuşuz, kayseri olmuşuz. yerlilik TOKİ'dir arkadaş. ismail kara kazara hoca olmasa mütahit olcaktı. bu mu yani islamcılığın eksiği?

kutub okumasak, şeriati okumasak, mevdudi okumasak hala hilmi ışık kitaplarıyla nur arayacaktık. okumuş halimizle bile nurcu olduk. işte en süperinden polis-savcı devleti. bunla da demokrasi gelcekmiş, yeni anayasa yazılcakmış, milletin önü açılcak, şahlancakmışız. sezai karakoçun belgeselini yaptılar, sonunda da sayıncumhurbaşkanımız konuştu. yerliyse yerli babam. devlet nişanı da aldı yani.

türkiyede müslümanlar, dinle iştigal eden 'dinci'ler üç kelimeyle tahkir ve tezyif edildiler. nurcu, humeynici, erbakancı. nurculuğu DP ile bitiriyoruz. humeyniyi de sağolsun rafsancani öldürdü, suriye "direnişi" de gömdü. erbakancılığın da geldiği pozisyon belli. fakat üçü üzerinden de gelen, omuzladığımız bir miras vardır. politik değil, duygusal bir miras. onun için mesela kara hocaya saydırırken akıllı olmalıdır. keza mahmut erol kılıç islamcıları metafiziksizle itham ederken, kendi "sufi" önderlerinin depolitik tutumlarını gözden geçirmeye mecburdur.

islamcılığın en popüler, en yerli modeli milli görüştü. hoca "milli görüş milletin görüşüdür" derken, kara hangi gazla hala hocaya sövüyor (bu hoca düşmanlığı nerden peki bobocum ?) bunu da anlayana aşk olsun. anladık ağır sanayiyle, anadolu sermayesiyle TOKİ'ci olunuyor da, olmayaydı nolacağdı? bu belediyecilik işi her yerde böyle. thanks to özal abi. aynıı hamas'ın, bdp'nin başına gelmiyor mu, el'an, tam da aynı biçimlerde.

halihazırda suriye meselesinin yarattığı korkunç yarılmaya sıfır referans mesela. radikal manada islamcılığın bir damar olarak zuhurunun en mühim duygusal-politik karinelerinden olan iran, irancılık, nasıl bir anda tukaka oluverdi. humeynici diye yaftalanan adamlar nasıl bir anda türbeya tapan, ağlayan adamlar kabilinden şia düşmanı oluverdiler. bu salt mezhepsel bir dönüşüm, kemalist sünniliğe biat değil, ontolojik de bir dönüşüme karşılık geliyor. mesela. suriye meselesi, islamcılığın bugünkü kurulumunun adalet ekseninde değil, stratejik hesaplara dayalı konfigürasyonlardan ibaret olduğunu açığa çıkardı. bunun manevi yıkımıyla yüzleşmek zorundayız.

çok temel, basit, hayati bir soru var. iktidarı napacaz, nasıl ilişki kuracaz, neremize koyacaz arkadaş? islamcılığın mirasına, davasına, iddiasına talip olanın sorması gereken soru budur, buydu. cevabı da hattımızı, sathımızı, istikametimizi, mecramızı belirleyecek olandır. bugünkü bu kepazeliğin, ümitsiz vakanın, bu korkunç inanışın, gönüllü iknanın, rıza fahişeliğinin sebebi de aşağı yukarı bu iktidar sorusunun, imitihanının pas geçilişiyle yakından alakalıdır.

ister tasavvuftan girin, ister fukodan, ister mühendis olun ister ilişkilerci bu sorunun determinizmi ahlaklı, adaletli, delikanlı bir pozisyon için kafidir. daha neyin tartışmasını yapıyonuz allasen ya. sanki islamcı olmasanız kayserinin köyünde hiç sekülerleşmeyecektiniz, böyle en kadim bilgilerl samihayverdi olup çıkardınız maşallah. osman başkanı size bir mesajı var; "hassiktirin!"

kafamda böyle çok doru düzgün şeyler vardı ama demek ki hiç edebiyat parçalamaya gerek yokmuş. mesele basit. öyleyse dağılın. sövdük, saydırdık, şimdi işimize bakıyoruz. savunmamız redd-i miras eden münafık nesil ile olacak. bekleyiniz...

geç gelen edit (24.08.2012  02:17) asım öz dünya bülteninde benim sövdüğüm meseleleri usturup bir şekilde, kaynaklı, kaymaklı yazmış. beğenmeyen ona baksın.

Yorumlar

Mehmet Erken dedi ki…
- gambetti referansı gereksiz, babam aynı şeyi 30 yıldır söylüyor bulaç hakkında :)
- sezai karakoç o nişanları almadı, sadece devlet verdiğini sandı. kendisi ne belgesele destek verdi, ne ödülü aldı, ne de kimsenin ayağına gitti. hala sultanahmette, hala tramvaya biniyor
- ismail kara'yı savunmam ama tahkire ve tasfiyeye gerek yok, ne yaptığını ve yapmadığını bilip, oradan işe koyulmalı.
- redd-i miras varsa bile(ki ben lüzumsuz bulurum) neyi reddedeceksin? bize tevarüs edeni reddedeceksek, köşelerimize çekilelim; mirassız devam edelim, olabiliyorsa! mesele aslında tam da tevarüs edememesi sorunu, yani redd-i miras değil, mirası tevarüs etmekdir amaç. Guenon ile harmanlayınca Kara bana bunu söylüyor, bu nedenle seviyorum/tasfiye edemiyorum; bizler tevarüs edeni almadık diyor, bunun altını çiziyor, "neden onu aldık" diye sormasından ben bunu anlıyorum. bunu politize etmesi ise işte tam da eleştirdiği ve kabul ettiği "islamcı olması" sorunu, o da onun islamcılığı işte...
Paşa'mın ramazan günü marangozun yanına gitmesi, bir mirası almak istemesi, bir eli almak istemesi. mesele bu biraz. ocak ve zanaat :)
Miraç Can Uğur dedi ki…
ismail kara/ismet özel kısmını alelacele yazılmış olarak kabul ediyorum. her ideoloji bir tarihi yorumudur. ismet özel'in tarihin verili bir anını çıkarması veya ismail kara'nın tanzimat modernleşmesini ve ilmiyye sınıfını sahiplenmesi bu babda değerlendirilir. tarihi yorumlamayı akıl edecek kadar fikir sahibi olmaları bile islamcılığın ders alması gereken bir durum. islamcılığın ali'den sonrasını "sapma" olarak yorumlamakla yetinmeye devam etmeyeceğini bildiğim halde, islamcılığın tarih-dışı temâyülünün varlığını tekrar görünce beni bir hüzün bastı. toprakla/tarihle bağı olmayanın, hayatla bağı olmaz. islamcılara heidegger'i tavsiye etmek de benim görevim olmamalı.

tarih tenkitleri, "saltanat yalandır din tahrif edilmiştir kahrolsun emevi hanedanı" düzeyini aşamamış bir ideolojinin yerlilik tartışmalarına ne kadar ihtiyacı var desem az. öte yandan, seyyid kutub'u okuduk" demek büyük bir iddia. "seyyid kutub'u okuduk" ama kitaplarını mahpusta yazdığını biliyor muyduk? soru retorikti.
hanzalan dedi ki…
miraçcım öncelikle bloga yorumları serbest bıraktık diye, ayar vermeyi, ukelalığı hoşgördüğümüzü sanma. eleştiri konusundaki açıklığımız, bu metni hoşgörmez. tartışalım, tartışacaksak, ama liseli tavsiyelerine karnımız tok. yerlilik öğretisine de. 25 senedir fatihte oturuyorum, hakuna matata.

acelemiz yok, tartışmanın seviyesizliğine, gündemsizliğine, failsizliğine, faaliyetsizliğine işaret ettik. ismail kara da "yeni" röportajıyla bu seviyesizliğe dahil. ismet özel de o senin dediğin tarih yorumunun güzel bir şeysi. anlamayan yorumlamasın abi. okumayı bilmeyen okumasın.

heidegger okuyup "toprak" söylemine sarılıyorsak, biraz meseleti götümüzün kenarıyla anlıyoz belli. ismet özelcilikten anladığım da böyle "yanlış anlamalar". yerlicilik etçeksen, gidersin esnaflık edersen. popülist kültürcüler gibi halklaşırsın. ama işte adı üstünde popülizmdir, fantazidir. ben kimsenin gidip diz çöküp, sebat ettiğini, çırak girip ustasının terini sildiğini görmedim. gor gor etmenin alemi yok.

o dediğin "1400 yıllık karanlık, 70lerde uyandık" islamcılığın belirli bir söylemine, hadi isim vereyim bizim haksözcü abilerin, hamza türkmenin felan fix menü anlatısına karşılık geliyor. "bir ideoloji" diye birşey yok, "lar" demeyi öğretmediler mi sana boğaziçinde evladım. bu kadar yerlicilik ayağı yapanların erbakan düşmanı olmaları (mesela ismail kara, mesela mümtazer, belki sen?) bence epey bağcı diyalektiğini ima ediyor. açık açık tekrar soruyorum, yerlicilik yapıldı da noldu? gazali vardı da biz mi okumadık, nureddin topçuyu kapı dışarı mı ettik, millet yıllarca necip fazıl yedi sezai karakoç içti. hakkaten kitlesel / kütlesel anlamda daha nolacağdı? türkiyede entelektüel mesainin, üretimin çapı belli. dincilerin bunda payı belli. pratik düşünelim abim, nasıl derler, biraz deleuze felan. ne eksik yani?

kutub okunmuştur abisi. idrak ayrı bir konu, onu da gidersin mursiye sorarsın. marksistler de marx okudular, ne hikmetse bi tek ahmet hoca doğrusun anlamış. retoriğin alemi yok canım benim. cidden, açıkça, somutça "işimize-gücümüze" bakalım derdindeyim.

ne karanın, ne özelin ne de diğer ismilazımdeğil gavatların islamcılık tartışması taş üstüne taş koymuyor, önümüze bir gölge düşürmüyor. öyleyse edi bese, ne treba. kökü dışarıdalık ucuz bir soğuk savaş fantazisidir. kırk senedir aynı USAID konserveyi ısıtmaktan da gına geldi abi. memlekette bok gibi tasavvuf kitabı satılıyor miraç, biraz popülist olalım abi. sen islamcılığın canını ye.

Miraç Can Uğur dedi ki…
an yaşanır, tarihi yazılır. icbarî veya iradî, öyle yada böyle, tarihle ilgileneceğiz. oradakiler wallerstein okusaydı, 25 yıldır yaşadığın fatih'de sancaktar diye bir dergi çıkmazdı. üç-beş dokunaklı marş ile islamcılık hatırası çektirmenin alemi yok. islamcılığın 40 yıllık birikimi, bir ahmet cevdet paşa'ya erişmez. kabul ettik ismail kara demirkıratçıydı; sen de anadolu kaplanı mısın yoksa? ağır sanayi hamlesi. müsiad. başım ağrıyor, samsun'da açılan 8. alışveriş merkezi bu.

ismet özel "iran islam aleminin moskova'sı olma yolunda" diyeli 29 sene oldu, neden özel okumamız gerektiğini söylemek bana zül gelir. ama merak etme, ben de toprağı değil göğü tutanların "somut dert" retoriklerine doyalı çok oldu. döne döne şehidi bir daha okumak lazım, hem de "bir yerden bir yere" okuduğumuzu bilerek.

ben merd-i meydan toprağın ve kanın gürzü.
hanzalan dedi ki…
delikanlı, öncelikle burayı okuyorsun, ben de yorumları serbest bırakmışım, güya da eleştirelim diye beni ısırmaya kalkma. laflarını yemem, yediririm.

tartışmayı yokuşa sürmenin, küçük şiirselliklerin, pozların alemi yok. alkış hizmetimiz yoktur. islamcıların tarihle meselesi, derdi vardır. burda oturup historiyografya satmanın alemi yok. sancaktarın çıkışı basit ve temel ahlaki bir soruyla alakalıdır. o da iktidar sorunudur, arkadaşlar foucault okumamışlar ne diyim.

islamcılığın birkimini, mirasını harcamak işinize gelebilir. güle güle harcayın. ama yüzeceğiniz başka derya yok. size kucak açan da. ismail karanın yerliciliğinin, ismetin dilinin bir milim gidememesi gibi. mesele meskun olmakdı, ama sükun olamadınız. retorik sorulara mahal yok. erbakan hepsinden yerliciydi. hepsi de gittiği yere taliptiler, akp arzudur. arzuya aktılar.

mesiyanik kehanetlere talip değilim. hafızayla kurduğumuz ilişki istikametimizi belirlemeye kafi gelir. ismet de bize demir gaşık haramdur deyip sonra neden evimizdeki televizyonları atmamamız gerektiğini iknaya uğraşıyordu. eleştirileri hoş olabilir, ama o da başka bir dünyayı arzulamıyor. retorik değil derdimiz bu. adil ve ahlaklı olmaya çabalamak. sözünü tutmak, dürüst tartmak mesela.

okumakla değil, sorunu sormakla, sorunun peşine düşmekte, tırnaklamakta marifet. ismet onun için karnımızı doyurmadı, bize bir iz sunmadı. ötekilerinin ihaneti, hiçbir zaman sormadıkları, soramadıkları soruların lanetidir.

aşağıladığın marşlar, hiçe saydığın mirasın hissiyatıdır. ben dinledikçe hatırlıyorum. hesabımı hatırlıyorum. vereceğim ve soracağım hesabı. adalet ve ahlak sahibi olma kavgasının da kaygısına dairdir.

sözünün bende bir karşılığı yok. sana da konuşmuyorum. gütmediğin kavganın gürültüsünü yapma. ayakbağı olma. etmediğin sözün, sormadıklarının cevabı burada. konuşma hakkını kaybettin. ısırığının hesabını da ayrıca göreceğiz. unuturuz sanma.
Mehmet Erken dedi ki…
Mustafa, Densiz adamları görünce cinlerim tepeme çıkıyor. başlığın, altta dönen tartışmayı haber vermesi ne üzücü...
Bizim Osman'ların çok temiz bir sorusu vardır, "bana kimlik numaranı söylesene, bakayım sen kimmişsin?" diye.
Hayır böyle cinlerim tepeme çıkınca, bir taraftan kibir de vurmuyor değil açıkçası. densiz densiz konuşuyor sonradan görmüşün biri, sonra geliyor isim sayarak fikir öne sürdüğünü falan sanıyor. kitap satın alınca okuyorum zannediyor. yazık
Ufak hatırlatmalar, yapılınca anlaşılacak mı kestiremiyorum, zira muhatap alınmayı bekleyen, muhatap alınmak için can atan kişi, karşısındakini pek tanımadan, "ben buyum" demekle kifayet etmeye and içmiş; "ben buyum ve bunları bunları okudum" seni bir şeye çağırdığı, sana bir şey söylediği yok. benim kızdığım da, cinlerimi tepeme çıkartan da, boş konuşması değil, bu bile olsa güzel, tahrik etmesi, ateşlemesi, dikkate alınmak için gösterdiği tacizkar tavırlar.
Yersiz, keşke insanlar böyle olmasalar. Çok şükür ki klavye mücahitliğini lisede bıraktık. Ama Senden (bir sonraki post ile de alakalı olarak) bu blogu seni tanıyan insanlara kapalı yapmanı istiyorum. Manasız tartışmalar dönmez bari, zaten girenler girip bakarlar, böyle hoş bir tartışma falan olur belki, mail dışında bir mecra, kan getirir can getirir. Yoksa senin kullandığın her kelime, isim ve kavram için, birkaç sayfa açıklama falan yazman gerekecek, olmayacak. En iyisi bu sanırım.
ve ayrıca sana bir arkadaş tavsiyesi, cevapların çok uzun, gereksiz uzun. Dediğim gibi, ortada söylenen bir şey yok. isimler sayılmış, kitaplar ve olaylar zikredilmiş....

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

felahçilar*

Aralık