satır gölgesinde adalet


memlekette faşizmin mobilizasyon kapasitesi, kendinden menkul bir otonomiden ibaret değil. "sahibinin sesi" kaidesince, maraş'ından çorum'una, bilimum ege/marmara illerindeki linç vakalarından ahmet kaya'nın başına gelenlere faşizmin şiddeti her daim devlet otoritesinden, aygıtından, mekanizmalarından beslenen, arkalanan bir zulüm tipi oldu.

ontolojik ve duygusal boyutta, genel anlamda devletini seven bir topluluk olarak türkiyeli müslümanlar, Allah dedikleri içün bu şiddetten pek nasiplenmediler. "vatan için kurşun atıp da yemenin" (bu lafın müellifine islamcılık mı tartıştıracağız, osman baydemir diyorum) şerefine inanmanın pek de hayırlı bir iş olmadığını pek idrak edebilmiş bir kitle değildik, genel itibariyle. ta ki ülkücü katiller "Allah" diyen Metin'i, "Allah" diyerek Fatih Camii'nin avlusunda, silahsız iken katledene dek.

80' sonrasında geniş bir ihtida dalgası içerisinde yer alarak İslamcılaşan ülkücü kadroların özeleştiri pratikleri bu milliyetçiliğin sorgulanmasında oldukça önemli rol oynadı. 80' öncesinde MSP'nin -görece- mutedil ve üçüncü yolcu tavrı da Müslüman kitleleri faşizan bir mobilizasyondan alıkoydu, Kanlı Pazar gibi müstesnalarla beraber. ne var ki Metin'in katledilişi, kimlerle hangi safta yer aldığımıza dair önemli bir çizgi çekti, kanlı bir çizgi.

hayatımda polis şiddeti, faşist şiddeti, kemalist şiddeti ile pek çok kez karşılaştım. lakin bugüne kadar hiçkimse, pisiklete bindiğim, mısır kemirdiğim, pazara gittiğim mahallemin camisinde "Allah" diyerek bana saldırmamıştı. Allah'ın ayetlerinden Kürd'ü ve Kürdistan'ı "Allah" diyerek zikrettik diye saldırdılar. satır, sallama, döner bıçağı, silah çekildi. kadınlar ve çocuk yaşta insanlar darb edildi. kimin tarafından muştulandığı, ellerine kimin bayrak tutuşturduğu belli bu gürühun Roboski'ye adalet isteyen bizlere saldırması bir kere daha gösteriyor; çatlak derinleşiyor, saflar keskinleşiyor.


maruz kaldığımız şiddet, kitlenin önemli bir kısmını oluşturan "yeni gençlik hareketleri" için de önemli bir tecrübe oldu. şiddetin bıraktığı iz, yeni cepheleri yeni satıhları çağırıyor. bu karşılaşmanın tesiri, kaynaklandığı şiddetle konumları, aidiyetleri, tutumları yeniden tanımlıyor. twitter siyaseti bir anda kanlı-canlı hakiki bir şeye dönüşüyor -hakan abi hani avare?- safların keskinleştiği noktada hakikat bir kere daha bedelini talep ediyor.

bugün Türkiyeli Müslümanlar için Kürtlere adalet istemenin artık bir bedeli var; cami avlusunda satır yemek. bu bedelin yaratacağı hakikat, bizi kıldığı hakikat, dayattığı hakikat bu akşam Fatih Camii avlusunda apaçık bir şekilde zuhur etmiş, Suriye vahşetinin paramparça ettiği İslamcı kamuoyunu da yeni bir saflaşmaya mecbur bırakmıştır. dün tuttuğu silahın hesabını vermekten aciz dönmelerle, idraksizlikten saçmalayan köşebabalarının insafına terk edilmiş "islamcılık" tartışmalarına da istikametini verecek olan işte bu çatlaktır.

idris naim şahin'lere, onu koruyup kollayarak her gün neo-Kemalizmini daha da tahkim eden gözünü iktidar hırsı bürümüşlere karşı mı, yandaş mı olacağımız sorusu olanca çıplaklığıyla karşımızdadır. bu çatlak, içinde cerr olacağımız adalet ve hakikat macerasının kılavuzu olacaktır...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

Hakikati söylemek, toplumu savunmak

düğün ve nikahlara neden icabet etmiyorum