Kayıtlar

Nisan, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Prolog 1: Temizlikçi Niyazi

Hanlardan Plazalara'yı çekerken, müşteri talepleriyle kendi estetik kaygılarımız arasındaki müzakere, 26 dakikalık programın ilk üç dakikasına koyduğumuz prologlarla sonuçlandı. Programın ilk bölümünün prologu olan Niyazi, Antepli bir taşeron temizlik işçisi. Gece gündüz milletin pisliğini temizleyen bir insan. Bir yandan çalıştığı mekana hayranlık duyarken, bir yandan da müşterilerle arasındaki muazzam sınıf farkına isyan eden, haysiyeti ayaklar altına alındıkça, onun tabiriyle "fors" atıldıkça öfkelenen bir abi. Türkiye'nin son oniki yılda yaşadığı gelişimi, gerçekleşen kalkınma hamlesini taltif etmemiz beklenen bir formatta programı Niyazi'yle açmak şüphesiz ideolojik bir tercihti. Saraylar yükselirken iştihamlı kapılarına değil, kimlerin sırtında kimlerin kanıyla yükseldiklerine bakmayı yeğleyen bizler için bu iş, hayata bakışımızı yansıtmayı ahlaki bir ödev saydığımız bir projeydi. Umulur ki mahcup olmayız... Niyazi Polat from Mustafa Emin Büyükcoşkun o

İtiraz etmek

İtirazım Var // Fragman from U10 Film on Vimeo . Onur Ünlü sinemasına, dizilerine hep mesafeli durdum. Biraz şairlerin filim yapmasına mesafelı olduğumdan, sinemanın kıskanç bir zanaat olmasından belki. Biraz popüler kültür gıcıklığından filan. Derken L&M yayından kalktıktan epey sonra halden hale geçerken u2be'da eski bölümlerinden fragmanlara sardım. Hiç absürd değil bilakis ne kadar melodram olduğuna kanaat getirdim. Ufaktan sempatim gelişirken, fragman çıkınca denemeye değer diye düşündüm. Denedim, hiç de fena değilmiş. Film epey ana akım bir üslupla kotarılmış olsa da, müziğin bir parça aşırı olması dışında polisiye janrına oturmayı beceriyor. Bundan Ünlü'nün janr meselesini iyi kotarması, kendin has trükleri iyi çözümleyip uyarlayabilmesi geliyor. Memlekette melodram biraz şeriat olduğundan, öyle fantastik bir tarih filan da olmadığından bizde janr işi biraz sıçar hep. Uyarlamalar da böle bir sakil durur. Ünlü meseleyi ters köşeye yatırıp janrı bir yandan yapı

festival notları-IV

İnsanın kendi işi hakkında konuşması zor. Hani biraz "Kuzguna yavrusu Anka görünür" durumu var. Ama bilip gördüğümüz, yapıcı ve yoldaşça bir eleştirinin cümlemizin hayrına vesile olduğudur. Bu niyetle şimdiden sürç-i lisan edersek affola diyerek not düşelim... Filim yapmak güzel şey. Bizim gibi belirli bir politik mücadeleyi, ahlaki- ontolojik bir koşut olarak görenler içinse "ibadi bir sorumluluk" haksözcü abilerini tabiriyle. Dolayısıyla filim yapmak da bu sorumluluktan bigane olmayan, öte yandan kendi tabiatından, filim olmaklığından mütevellit hususiyetlerinden da feragat olunamayacak bir amel. Hüseyin abiyle çalışmanın benim açımdan hikmeti, Hoca'dan farklı olarak (bu hocanın sinemasının politik mahiyetini değillemez, ama nihayetinde onun filmleri politik olmaklığıyla öne çıkan filimler değiller, gene de kendi kulvarında epey politikler, toplumsallar) politik olmaklıkla filim yapmak arasında, ilkelerimizle hayatımız, inancımız amellerimiz arasında bit

festival notları-III

Resim
Die Frau Des Polizisten Die Grosse Stille  adlı efsane belgeselinden bildiğimiz Philip Gröning'in son uzun (!) metrajı. Kutsal aile mefhumunun köküne kibriti çakan 175 dakikalık bir atar. Genç bir evli çiftin, saadet dolu yuvasının hırs ve arzuyla nasıl çatırdadığına dair epey Haneke'ci bir yapı ortaya koyuyor Philip reyiz. Filmin görüntü yönetmeni kendisi. Belgeselinde de öyleydi. HFF Münih mezunu reyiz, zanaatına hakim maşallah. Çok nevi şahsına münhasır, temiz bir atmosfer yaratmış. Kolaylıkla melodramatik bir tuzağa dönüşebilecek unsurlardan ustaca sıyrılmış. Filmi Haneke'nin L'amour 'u ile beraber genç çiftlere eğitim çalışması olarak seyrettirmek lazım. Torrentten çökertin seyredin derim. Mahmelbaf'ın Nun va Goldoon filmi Baysıkılran ile başladığı İslam İnkilabı'na dair özeleştiri serisinde son halka olarak okunabilir. Bundan sonraki yapımlarında Mahmelbaf yavaş yavaş inkilabın eleştirisinden, rejim muhalifliğine ve düşmanlığına kadar gide

İşsizliğe Övgü

Resim
Kumbaracı Yokuşu'nda aylaklık ederken, Eylül 2013. Foto: Feyzullah Yeşilkaya - "Naber abi, napıyorsun?" - "Nolsun abi, işsizim, güçsüzüm" Altı aydır bu sahtekar hal-hatır sorusuna cevabım "işsizlik". Belgeselin çekimleri bitince ajansta yapacak başka bir iş de kalmadı. İstifamı verip ayrıldım. Aralık'ta dffb ve NYU Tisch School of Arts başvurularımı yolladım. Ocak'ta da birbuçuk yılda 10 sayfa yazabildiğim, bitirme tezimin ikinci kısmını teslim ettim ve Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü'nden mezun olarak talebelik hayatına veda ettim, okulla ilişiğimi kestim. Hasköy askerlik şubeye koştum, iki yıl tecil hakkımı kullandım, TC Savunma Bakanlığı'na borcumu askıya aldım. Artık işsiz, askerliğini yapmamış, bekar bir adam olarak "gerçek hayat"a atılabilirim. En makbul ve muteber olmayanından. Politik olarak zaten mal meydanda. Orda bi değişiklik yok, fakat işsizlik meselesi, düzenli bir maaşın olmadan, bozukları sayarak

festival notları-II

MASTER OF THE UNIVERSE -TRAILER - ab dem 7.11.2013 im KINO from bauderfilm on Vimeo . terk edilmiş bir mekan, bir sanayi yapısı üzerine film yapma fikriyle haşır neşir olduktan sonra bu gibi  filmlerle de alakadar olduk haliyle. tam da tanıl bora ve necmi erdoğan'ın beyaz yakalı işsizliğini anlattığı Boşuna mı okuduk? 'unu okurken üstüne finans piyasasının fantastik alemi üzerine bir film seyretmek, Frankfurt'un gökdelenlerinden manzaraları temaşa etmek iyi geldi. film haliyle konuşan bir kafadan ibaret, ama abimiz bunda dramatik bir ritim tutturmayı bir noktaya kadar bitirmiş. yine de bir saatten sonra film "vay anasını burda neler dönmüş hoca" dedirtmenin, belgesel sinemanın yegane sermayesi "ilginçlik"in ötesine pek geçemiyor. yine orjinal ve etkileyici bir tirad seyrettiğimi söylemeliyim. bilhassa ekonomi talebelerine, kariyer sevdalısı gençlere şiddetle tavsiye olunur...

Festival notları-I

Ümit Aksoy, Bedri Soylu ve Halide Büyükcoşkun'un katkılarıyla... Esasında hiç niyetim yoktu. Sesime Gel 'in galasına bir de Mahmelbaf'ın, Cihan Aktaş'ın kitabında bin kez adını okuyup hiç görmediğim, kolay kolay da tesadüf edemeyeceğim Nun va Goldoon 'una gitmek dışında festivalle bir ilişki kurmayı düşünmüyordum. Para zaten yoktu, festival kitlesine tahammül edecek mide de. Gel gör ki Mehmet Can reyiz listeyi elimize verince kara kara düşünmeye başladım. İmdada sponsorlar yetişti. Bu yılı da böylece atlatmış olduk, gelelim filmlere. Lav Diaz'ı yine Mehmet Can'dan işitmiş, Mendoza üstünden Filipin sinemasına oluşan muhabbetle not etmiş, lakin seyretme fırsatını bulamamıştım. Festivalde Norte Dünyanın Sonu 'nu seyrettim. 21:30 seansında 250 dk. metrajıyla iddialı bir başlangıç oldu doğrusu. Film hukuk fakültesinde okuyan bir arkadaş grubunun "tarihin sonu" üzerine tipik bir postmodernite geyiğiyle açılıyor. Atarlı gencimiz Fabian sektiriyo