Kayıtlar

Aralık, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Buluştuğumuz yer burası*

Resim
Dokuz yaşındaydım. Annemin elini sımsıkı tutmuş Beyazıt’tan Aksaray’a doğru akan binlerce başörtülü ablanın arasında düşe kalka ilerlemeye çalışırken, Laleli’de Edebiyat Fakültesi’nin avlusundaki devrimci ağabeylerin,  ablaların su sloganı hala kulaklarımda çınlar: 'Zulme karşı omuz omuza!' Aradan beş yıl geçti. Liseye başladım. 28 Şubat’ın fırtınalı günleri henüz dinmiş, iktidara yeni gelen AKP Irak’a Amerikan askeri geçişini onaylayacak tezkereyle cebelleşmekteydi. O zamanlar her ne hikmetse Irak’lı kardeşlerinin yanında saf tutmasını beklediğim Müslümanlar istisnalar haricinde savaşı televizyonlardan izlemekle yetinirken, meydanları dolduranlar bir avuç solcu, devrimci, antiemperyalistten ibaretti.  “Mü’min olmayanları dost edinmeyiniz” öğütlenmişken bize, ben nedense safımı onlardan, meydanlarda olanlardan yana seçmiştim. Hak ve adalet mücadelesinde mü’min olmasalar da, salim olan, selametten yana olanlarla buluştuğumuz yerin burası olduğun işte o zaman öğ

mescid meselesi

Resim
Kampanyada kullanılan bir görsel , İllüstrasyon: M erve Ç irişoğlu -islamcı gençlik-ml politbüro III nolu durum raporudur yine yeni yeniden bir mescid kampanyası daha başlatıldı. bu boğaziçinin gördüğü ilk süreç olmadığı gibi, muhtemelen sonuncusu da olmayacak. senaryonun tanıdıklığı, tekerrürün ayniyeti bizi daha keskin ve katı bir tutum almaya mecbur ediyor. 2008'deki henüz özgür olmadık bildirisi, mağduriyetten muktedirliği geçiş sürecinde, mağdur pozisyonun terkine karşın, hak ve adalet mücadelesinde "herkes için" şiarının yitirilmediğine dair bir beyan, mütevazı bir iddia idi. o zamandan bu yana başörtüsü yasağının üniversiteler nezdinde tedrici-fiili tasfiyesi türkiyeli müslümanların en temel, sembolik ve yakıcı sorununu da ortadan kaldırmış oldu. AKP iktidarının hegemonik temelleri, siyasal iddiadan vazgeçiş ve kültürel taleplere yöneliş ekseninde olduğundan kamuda başörtüsü talebi first ladylerimizin tesettürüyle yetineceğimiz bir fanteziye dönüştü. bu d

tasarım bienali

iksv tasarıma da el attığında heyecanlandıydım. iki yıl boyunca birsürü toplantı ve etkinlik yapıldı, starlar getirildi, hazırlık çalıştayları düzenlendi. bienal geldi çattı. giderayak bileti de yakmadan nihayet görebildik. tabii sadece adhokrasi ve musibet sergilerini, şehrin binbir yanına dağılmış etkinlikleri takip etmek biraz zor. sergilerden edindiğim intiba üzeribe üçbeş kelam edeyim, bu da cumartesi hatıramız olsun. musibet sergisi, ağırlıkla kentsel dönüşüm ve müdahaleler ekseninde kurgulanmış bir sergi. tasarımın şehir planlaması boyutunu ele almış ve katılım mekanizmalarını sorgulamış. bence mesele tasarımı tartışmak için epey alengirli, tarihsiz bir yerden konuşabilecek bir mevzu da değil, ki sergi böyle. janjanlı, hit işler var. neoliberalizm-akp ilişkisini mahyaya indirgeyen süper devyolcu kafalarda zekilikler, sulukule ağıtları, çirkin kent edebiyatı, hafriyat manzaraları var. fakat hiçbiri niye halkımın kasımpaşasında değil, niye benim milletim güle oynaya TOKİye koşu