mescid meselesi

Kampanyada kullanılan bir görsel, İllüstrasyon: Merve Çirişoğlu


-islamcı gençlik-ml politbüro III nolu durum raporudur

yine yeni yeniden bir mescid kampanyası daha başlatıldı. bu boğaziçinin gördüğü ilk süreç olmadığı gibi, muhtemelen sonuncusu da olmayacak. senaryonun tanıdıklığı, tekerrürün ayniyeti bizi daha keskin ve katı bir tutum almaya mecbur ediyor.

2008'deki henüz özgür olmadık bildirisi, mağduriyetten muktedirliği geçiş sürecinde, mağdur pozisyonun terkine karşın, hak ve adalet mücadelesinde "herkes için" şiarının yitirilmediğine dair bir beyan, mütevazı bir iddia idi. o zamandan bu yana başörtüsü yasağının üniversiteler nezdinde tedrici-fiili tasfiyesi türkiyeli müslümanların en temel, sembolik ve yakıcı sorununu da ortadan kaldırmış oldu. AKP iktidarının hegemonik temelleri, siyasal iddiadan vazgeçiş ve kültürel taleplere yöneliş ekseninde olduğundan kamuda başörtüsü talebi first ladylerimizin tesettürüyle yetineceğimiz bir fanteziye dönüştü. bu dönüşüm, müslüman öznelerin, islamcıların siyasal söylem ve yöntemlerinde de radikal bir dönüşümü zorunlu kılmakta. diğer bir ifadeyle sembol siyasetinin tasfiyesini, somut ilkeler ve ideolojik bir hat çerçevesinde mücadeleyi icbar etmede.

artık mağdur olmayan özneler, yeni çelişkilerini nereden kuracak, temel çatışkıyı nereden inşa edecekler? yani kemalizm olmadan, başörtüsü olmadan, filistin olmadan neyle siyaset eyleyeceğiz? sembol siyasetinin tükenişi, güç dengelerinin değişimi, düşmanı karşımızda değil, hemen yanıbaşımızda gördüğümüz yeni bir tabloyu ortaya koydu. bu konjonktür kartları tekrardan dağıtmak, oyunu yeniden kurmak için bir fırsat olabilir.

üniversitelerde islami mücadele 28 şubat ile beraber tasfiye edilip, son izleri de sivil toplum eliyle entegre edildiğinden beri islamcı gençlik ortalarda yok. boğaziçi tecrübesi de bundan nasibini yeterince almış durumda. bununla beraber son yıllarda gelişen çatlakların, eriyen kar sularına mukavemeti zayıf, yeşile boyanmış firavunun sarayının çöküşü yakındır. saflarda netleşme, kopuş ve tasfiye kaçınılmaz olacaktır. II nolu bildiriyi böyle bitirmiştik.

mescid kampanyası daha evvelki süreçlerde olduğu gibi, talep eksenli, boğaziçinin sözde özgürlükçülüğüne sığınan, minnetkar bir dille kurulmuş. evvelki süreçlere görece daha cesur ifadeleri içerse de nihayetinde siyasal olan hakkı bir ihtiyaç olarak tanımlayacak baştan meseleyi depolitize etmekte usta. dolayısıyla mekansal bir müzakere ve mücadelenin imkanlarını da baştan tıkayan bir siyaset kurmakta. meselenin ihtiyaç olarak kodlanışı ise haklı talebi kimlik siyasetinin, liberal çoğulculuğun inanılmaz eşitleyici ve indirgeyici diline meze etmekten öteye geçmiyor. yüzlerce öğrencinin iradesi, absürd fantazilerle aynı kefede tartılabiliyor. işin kötüsü, okul da hem kendi kemalizan refleksleri üzerinden hem de okul kamuoyunun muhtemel kemalizan tepkisinden korkarak toplanan imzaları anında redderken aynı kategorik dille konuşuyoz, bu bir ihtiyaç değil diyor. mesele bir kere ihtiyaç gibi müzakere edilemez, bir tercih, kendinden menkul bir hakikat olarak tanımlandığında müzakere edilemez, söylenemez bir konuma dönüşüyor. siyasal alan imha ediliyor.

mescid meselesinin siyasal olanla derdi, depolitik bir tavrı değil, tam aksine türkiyenin son on senesinin karakteristiği olan dikotomik hegemonyanın bir izdüşümü. ya bendensin ya ondan, bir ucunda gayet AKPli bir mantıkla hareket eden bir gençlik siyaseti ile diğet uçta hiper kemalist bir ADK bildirisiyle şekillenen muhteşem bir sarkaç inşa ediyor. ortası yok, başkası mümkün değil. tam da bu durum, tüm meselesi bu dikotomiyi aşmak, başka bir yol, üçüncü bir hat olarak kendini kurmak gayesindeki islamcı siyaseti daha baştan kategorik olarak baltalıyor.

sürecin söylem ve yayılımında, hafızasız ve katılımsız örgütlenme süreçlerinde, işleyiş ve ilerleyişin bu toptancı, depolitik, sağ yaklaşımın izleri ziyadesiyle görünürdür. mescid talebi, tüm müslüman özneleri kategorik bir taraf, tüm karşıtlarını potansiyel düşman olarak kodlayan adeta bir vatan meselesidir. bu derece kategorik işleyen, her türlü sözü bastıran ve tekleştiren, eleştirileri ve alternatifleri görünmez kılan bir stratejinin neyin mikrokozmosu olduğu malum. bu durumda buna karşı yürütülecek muhalefet de aslında uzun vadeli bir mücadelenin de mütevazı adımları olacaktır. önca mahallemizdeki düşmandan, yanımızdakinden başlamak şiarımız.

2009-2010 kampanyasında yürüttüğümüz çalışmada, müslüman öğrencilerin ekserisinin şaşırtıcı bir şekilde kendilerini hiç de kampüse ait hissetmedikleri, kampüsü necis ve küfrani bir mekan olarak tanımladıklarını gözlemlemiştik. dolayısıyla müslüman öğrenciler bu mekana dair herhangi bir teklif ve tehdit oluşturmazken buraya dair bir talep siyasetinin altının boşluğu aşikar. üstelik bir kampanyanın yürümesi ve sonuç vermesi için gereken asgari politik zemin, sosyal ilişkiler ve çalışmaları yürütmek zaten halihazırda bu kampüste namaz kılınabilecek tüm ortam ve zeminlerle de organik bir ilişkiyi mümkün kılıyor. dolasıyıyla bu kampanya olmadan halihazırda kampüste varlık gösteren, yaşayan ve eyleyen her müslüman özne, seccadesini serebileceği, kapısını tıklayıp namazını eda edebileceği mekanları keşfedecek hatta üretebilecektir. hal böyleyken bu öznelliğe talip olmayan ve bedelini ödemeye niyetli olmayan öznesiz kitlelerin yükünü sırtlanmak, kulluk prensiplerimizin ötesinde, popülist ajandaların payandası olmaktan öteye geçemez. bu bağlamda mescid kampanyasının talep söylemi ve buna dair stratejisi salt politik olarak değil, pratik olarak da altı boş bir önermedir.

bu konjonktürde, fanteziden değil hakikattan yola çıkarak bir tavır ve tutum almaya talip müslüman özneler, mekanlarla ilişkilerini de buna göre kurmak zorundadırlar. iddiaları kendi gerçekliklerimize dönüştürmek, kendi hakikatimizi inşa etmek iktidarların değil bizim elimizdedir. seyyar mescid projesi bu anlamıyla, müslüman öğrencilerin zapatistaların ya basta, kürtlerin edi bese hamlesine benzer bir şekilde öteleyici, erteleyici değil; şimdi, şu anda, burada bir hak ve adalet mücadelesini var eden bir anlayıştadır. radikal karakteri, somutluğu ve doğrudanlığıyla byv-bsv-bura patronajındaki şura hegemonyasının pragmatik ve oportünist siyasetine, sağ karakterine karşın islamcı bir saflaşmayı mümkün kılmaktadır.

şura hegemonyasının bu hamleyi, siyasal iktidarın ezilenlerin dilini araklayarak kendi siyasetine payanda kılması siyasetinden bağımsız olmayan bir şekilde içermesi ve dönüştürmesi tesadüf değildir. benzer popülizmler geçmiş tarihsel tecrübelerde de varolan komplolarda görülmektedir. islamcı gençlere düşen sorumluluk tarihin tekerrür etmesine tanıklık etmek değil, onu değiştirmek için mücadeleye girişmektir. sembolleri değil ideolojiyi, fantaziyi değil hakikati, pragmatizmi değil idealleri önceleyen bir strateji bu mücadeleyi kuracak olan tavrın vazgeçilmezidir. söylemde kardeşliği pratikte tasfiyeyi dayatan şura hegemonyasına karşın söylemde tasfiyeyi pratikte kardeşliği tesis eden, ihtilafını berekete, kopuşunu sabit kılmaya, saflaşmaya dönüştüen tavır, islamcı tavırdır. ali şeriati 'dine karşı "din" 'de bu çelişkiyi ortaya koymaktaydı, bize düşen tırnak işaretlerini tırnaklarımızla kazımak olacaktır.

Kahrolsun işbirlikçi oportünist cephe, yaşasın tam bağımsız islami mücadele!


Yorumlar

ammar dedi ki…
boğaziçindeki tüm saflaşmalardan ve siyasi bilinçlenmeden büyük ölçüde habersiz olarak soruyorum mustafa, mescid isteğinin kendisi niçin problemli olsun ve niçin kendisini ille de politik bir manifesto olarak sunmak zorunda?
hanzalan dedi ki…
üniversitede mescid talebinin bizi karşı karşıya bıraktığı soru(n)lar müslümanın neden islamcı olmak zorunda kaldığı sorusuyla benzer izleklere açılıyor. iktidarlar tarafından "kamusal" diye tanımlanan mekanda, müslümanların her türlü talebi ya kültürel bir rekonfigürasyona tabi tutuluyor yahut da politik olarak kategorik tasfiyelere maruz bırakılıyor. en azından kemalist düzende böyleydi, şimdi vaziyetler karışık. onun için henüz, halen memlekette namaz kılacak bir alan taleb etmek yahut bunu yaratmaya kalkmak yemek-içmek kadar "doğal" bir fiil olarak kabullenilmiyor. ister istemez politik bir karşılaşmayla sonuçlanıyor. bu islamın, müslümanların, islami fiillerin bu dünyaya dair halen bir teklif ve tehdit içerdiği, en azından buna dair imkan ve ihtimalleri taşımaya devam ettiğiyle de açıklanabilir. mescid talebi kabullenildiğinde, yahut lutfedildiğinde asi genç uysallaşmış da demek olabilir. hülasa siyasal olan, iddia taşıyan, kavgası olandır. mescid, bir taş yığını olarak değil, cem olmaya dair bir tahayyül olarak politik bir manifestodur. Hayyal-es-salah!
Zülfikâr dedi ki…
es salat ü hayr u n min el mescid
Adsız dedi ki…
Çok merak ettim: Bu metni yazan şahıs beş vakit namazını kılan birisi midir acaba?
hanzalan dedi ki…
Sizi tanımıyorum, sorunuzun mahiyetini kavrayamadım. Camii cemaatından olmaya gayret ediyoruz desek?
Adsız dedi ki…
Ben de sizi tanımıyorum da o yüzden sordum zaten. Nafibaba Camiindeki tanıdık simalardan değilsiniz hiç.
hanzalan dedi ki…
ben "Yeryüzünü size mescid kıldık" ayeti mucibince, "cami" olarak nitelediğimiz klasik mekanlarda değil, mümkün mertebe yaşadığım, geçtiğim her mekanda secdeye gayret ediyorum. nafibaba camii ise cemaati ve hisar ahalisinin hayatındaki yeri mertebesince cuma hariç kaçındığım bir mekan. "yeryüzüne yayılmak"yan yanayım. güney meydandaki mescid fotografı bir günde çıkmış değil!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

Hakikati söylemek, toplumu savunmak

düğün ve nikahlara neden icabet etmiyorum