tasarım bienali
iksv tasarıma da el attığında heyecanlandıydım. iki yıl boyunca birsürü toplantı ve etkinlik yapıldı, starlar getirildi, hazırlık çalıştayları düzenlendi. bienal geldi çattı. giderayak bileti de yakmadan nihayet görebildik. tabii sadece adhokrasi ve musibet sergilerini, şehrin binbir yanına dağılmış etkinlikleri takip etmek biraz zor. sergilerden edindiğim intiba üzeribe üçbeş kelam edeyim, bu da cumartesi hatıramız olsun.
musibet sergisi, ağırlıkla kentsel dönüşüm ve müdahaleler ekseninde kurgulanmış bir sergi. tasarımın şehir planlaması boyutunu ele almış ve katılım mekanizmalarını sorgulamış. bence mesele tasarımı tartışmak için epey alengirli, tarihsiz bir yerden konuşabilecek bir mevzu da değil, ki sergi böyle. janjanlı, hit işler var. neoliberalizm-akp ilişkisini mahyaya indirgeyen süper devyolcu kafalarda zekilikler, sulukule ağıtları, çirkin kent edebiyatı, hafriyat manzaraları var. fakat hiçbiri niye halkımın kasımpaşasında değil, niye benim milletim güle oynaya TOKİye koşuyor bakmıyor. yani tasarımın, müşterisi, muhatabi, talibi kim? cevap yok.
nihayetinde bence tasarım adına çok başarılı bi bienal değil. biraz daha fantastik, ufuk açıcı işler bekliyorduk. nihayetinde iksv tmmob değil, bu kadar toplumculuk oynamanın alemi yok. deniz palasa çökerken kentsel dönüşüm yok muydu? ama politik olarak faydalı bir sergi, pragmatik olarak tutarız yani. öte yandan kentsel dönüşüm alanındaki muhalefetsizliğin, tasarım ve mimari cephesindeki ufuksuzluğunu da bir kere gördük içimiz açıldı, cansevere rahmet okuduk. yan etkinliklerde de çok fantastik şeyler görmedik. paçavradan ayakkabı tasarlamak, yemek sergisi falan gibi goygoy işler bir de dönem ödevi tadında okul projeleri. hülasa bienalin daha alması gereken çok yol var. bakalım kusurluluk'tan kusursuzluğa yürüyebilecekler mi?
adhokrasi sergisi biraz iç açıcı. ağırlıklı olarak katılımcı tasarım, açık kaynaklı tasarım çözümleri, başka/daha iyi bir dünya için tasarımlar ekseninde, insanda güzel işler yapma hissiyatı yaratan bir sergi. işlerin bir kısmı epey eski, biraz katalogdan derlenmiş, haliyle siviltoplumcu leş şeyler de var. avusturyanın bi köyünde gençler açık havada bi yemek yapmışlar, ihtiyarlardan da tarif toplamışlar, olmuş memory/place. gelin bizim iftarlara da gathering görün dedim. bununla beraber güzel işler de vardı. buraya not düşelim. arkadaş bir de herkez 3D printera inanmış. tamam internet çıktı bilgi demokratikleşti de allahın CNC printerıynan materyal de erişilebilir olur mu? printera nutella koymuşlar vay efendim işte sokak satıcısı da böylece entegre olabilirmiş de falan filan. la printerla arnavut ciğeri, adana urfa da mı basacaksınız, şaka yapmayın olum? sora ordan bastığın taş çatlasa polikarbon, ne inşa etçen ki onlar? demir çelik yontar mı bu alet? nihayetinde CNC mantığı, güya üretim fabrikadan çıkacak, de-industrializatoin da gaza gelmeyin, twitter mı bu? bi de enzo mari'nin erişilebilir mobilya rehberi ile johan van lengen'in brezilyalı yoksullar için ucuz, verimli, sürdürülebilir yapı teknikleri manueli hoşuma gitti. ümmeti için ilim eden alimi severim, örnek alın la İSARcı, İLEMci, Boğaziçili serseriler.
recetas urbanas: ispanyol mimar abimiz santiago cirugeda'yı bant'ın bir sayısında keşfettiydim. bendeki mimarlık sevdasını depreştiren bir üstaddır, okuyanlara da hep anlatırım. eleman sevilla'da kentsel peyzaj yasasından yararlanıp tadilat bahanesiyle binaların cephesine iskele konduruyor, sonra da cepheye asılı, ama tabanı boşlukta, dolayısıyla arazi mülkiyeti olmayan havakondular yapıyor. fantastik barınma çözümleri, gerilla mimari. epey ilhamverici, güzel bir abi. amel defteri kapanmaz.
Sufi Plug Ins: elemanın biri, ProTools'a kültürel çoğulcu/postkolonyal perspektiften yaklaşmış. bizim medeniyetimizin kadim tınıları bu avrupamerkezci müzik tasarımında yer bulamıyo da plug in çakmış. iyi bi eleştiri, somut dertler. fikrini sevdim. kemal kardeşime adadım.
LesUx: bunlar neşeli dayılar. biraz kendilerini gizciliğe, andırgıranda, davinsi şifresine vermişler. kafalar da entel. parisin yeraltı dehlizlerinde, gizli geçitlerinde, saat kulesinde, tarihi kamu binalarında entellik peşindeler. korsan galeriler, sinema salonu, hatta restorasyona varan performanslar. bizde bu ahırkapı surlarında çilingir sofrası şeklinde cereyan ediyo ama tabi şarapçı abilerimiz bienal performansı olmuyor. yine de pampaların böyle gizli çete kafası, kamusal müdahale kaygıları hoş. saat restorasyonundan ceza davasının da kafasını aldım.
musibet sergisi, ağırlıkla kentsel dönüşüm ve müdahaleler ekseninde kurgulanmış bir sergi. tasarımın şehir planlaması boyutunu ele almış ve katılım mekanizmalarını sorgulamış. bence mesele tasarımı tartışmak için epey alengirli, tarihsiz bir yerden konuşabilecek bir mevzu da değil, ki sergi böyle. janjanlı, hit işler var. neoliberalizm-akp ilişkisini mahyaya indirgeyen süper devyolcu kafalarda zekilikler, sulukule ağıtları, çirkin kent edebiyatı, hafriyat manzaraları var. fakat hiçbiri niye halkımın kasımpaşasında değil, niye benim milletim güle oynaya TOKİye koşuyor bakmıyor. yani tasarımın, müşterisi, muhatabi, talibi kim? cevap yok.
nihayetinde bence tasarım adına çok başarılı bi bienal değil. biraz daha fantastik, ufuk açıcı işler bekliyorduk. nihayetinde iksv tmmob değil, bu kadar toplumculuk oynamanın alemi yok. deniz palasa çökerken kentsel dönüşüm yok muydu? ama politik olarak faydalı bir sergi, pragmatik olarak tutarız yani. öte yandan kentsel dönüşüm alanındaki muhalefetsizliğin, tasarım ve mimari cephesindeki ufuksuzluğunu da bir kere gördük içimiz açıldı, cansevere rahmet okuduk. yan etkinliklerde de çok fantastik şeyler görmedik. paçavradan ayakkabı tasarlamak, yemek sergisi falan gibi goygoy işler bir de dönem ödevi tadında okul projeleri. hülasa bienalin daha alması gereken çok yol var. bakalım kusurluluk'tan kusursuzluğa yürüyebilecekler mi?
adhokrasi sergisi biraz iç açıcı. ağırlıklı olarak katılımcı tasarım, açık kaynaklı tasarım çözümleri, başka/daha iyi bir dünya için tasarımlar ekseninde, insanda güzel işler yapma hissiyatı yaratan bir sergi. işlerin bir kısmı epey eski, biraz katalogdan derlenmiş, haliyle siviltoplumcu leş şeyler de var. avusturyanın bi köyünde gençler açık havada bi yemek yapmışlar, ihtiyarlardan da tarif toplamışlar, olmuş memory/place. gelin bizim iftarlara da gathering görün dedim. bununla beraber güzel işler de vardı. buraya not düşelim. arkadaş bir de herkez 3D printera inanmış. tamam internet çıktı bilgi demokratikleşti de allahın CNC printerıynan materyal de erişilebilir olur mu? printera nutella koymuşlar vay efendim işte sokak satıcısı da böylece entegre olabilirmiş de falan filan. la printerla arnavut ciğeri, adana urfa da mı basacaksınız, şaka yapmayın olum? sora ordan bastığın taş çatlasa polikarbon, ne inşa etçen ki onlar? demir çelik yontar mı bu alet? nihayetinde CNC mantığı, güya üretim fabrikadan çıkacak, de-industrializatoin da gaza gelmeyin, twitter mı bu? bi de enzo mari'nin erişilebilir mobilya rehberi ile johan van lengen'in brezilyalı yoksullar için ucuz, verimli, sürdürülebilir yapı teknikleri manueli hoşuma gitti. ümmeti için ilim eden alimi severim, örnek alın la İSARcı, İLEMci, Boğaziçili serseriler.
recetas urbanas: ispanyol mimar abimiz santiago cirugeda'yı bant'ın bir sayısında keşfettiydim. bendeki mimarlık sevdasını depreştiren bir üstaddır, okuyanlara da hep anlatırım. eleman sevilla'da kentsel peyzaj yasasından yararlanıp tadilat bahanesiyle binaların cephesine iskele konduruyor, sonra da cepheye asılı, ama tabanı boşlukta, dolayısıyla arazi mülkiyeti olmayan havakondular yapıyor. fantastik barınma çözümleri, gerilla mimari. epey ilhamverici, güzel bir abi. amel defteri kapanmaz.
Sufi Plug Ins: elemanın biri, ProTools'a kültürel çoğulcu/postkolonyal perspektiften yaklaşmış. bizim medeniyetimizin kadim tınıları bu avrupamerkezci müzik tasarımında yer bulamıyo da plug in çakmış. iyi bi eleştiri, somut dertler. fikrini sevdim. kemal kardeşime adadım.
LesUx: bunlar neşeli dayılar. biraz kendilerini gizciliğe, andırgıranda, davinsi şifresine vermişler. kafalar da entel. parisin yeraltı dehlizlerinde, gizli geçitlerinde, saat kulesinde, tarihi kamu binalarında entellik peşindeler. korsan galeriler, sinema salonu, hatta restorasyona varan performanslar. bizde bu ahırkapı surlarında çilingir sofrası şeklinde cereyan ediyo ama tabi şarapçı abilerimiz bienal performansı olmuyor. yine de pampaların böyle gizli çete kafası, kamusal müdahale kaygıları hoş. saat restorasyonundan ceza davasının da kafasını aldım.
Yorumlar