Buluştuğumuz yer burası*
Dokuz yaşındaydım. Annemin elini sımsıkı tutmuş Beyazıt’tan
Aksaray’a doğru akan
binlerce başörtülü ablanın arasında düşe kalka ilerlemeye çalışırken, Laleli’de Edebiyat Fakültesi’nin avlusundaki devrimci ağabeylerin, ablaların su sloganı hala kulaklarımda çınlar: 'Zulme karşı omuz omuza!'
binlerce başörtülü ablanın arasında düşe kalka ilerlemeye çalışırken, Laleli’de Edebiyat Fakültesi’nin avlusundaki devrimci ağabeylerin, ablaların su sloganı hala kulaklarımda çınlar: 'Zulme karşı omuz omuza!'
Aradan beş yıl geçti. Liseye başladım. 28 Şubat’ın fırtınalı
günleri henüz dinmiş, iktidara yeni gelen AKP Irak’a Amerikan askeri geçişini
onaylayacak tezkereyle cebelleşmekteydi. O zamanlar her ne hikmetse Irak’lı kardeşlerinin
yanında saf tutmasını beklediğim Müslümanlar istisnalar haricinde savaşı
televizyonlardan izlemekle yetinirken, meydanları dolduranlar bir avuç solcu,
devrimci, antiemperyalistten ibaretti.
“Mü’min olmayanları dost edinmeyiniz” öğütlenmişken bize, ben nedense
safımı onlardan, meydanlarda olanlardan yana seçmiştim. Hak ve adalet
mücadelesinde mü’min olmasalar da, salim olan, selametten yana olanlarla
buluştuğumuz yerin burası olduğun işte o zaman öğrendim.
28 Şubat’ta hem konjonktürün baskısı hem de doğal
mezuniyetlerin etkisiyle Boğaziçi’nden boşalan İslamcı kadrolar yerini başka
bir Müslüman öğrenci profiline bıraktı. 2002’de AKP iktidarıyla beraber İslamcılığın
rejim karşıtı bir hareketten, rejimi yerel kodlara yeniden üreten, tanzim eden
bir siyasaya dönüşümü ciddi bir kadro ihtiyacını da beraberinde getirdi.
2004’te Ayşe Soysal’ın rektörlüğüyle beraber göreli olarak gevşeyen başörtüsü
yasağı, Müslüman kadınların Boğaziçi’ni tercih etmesinde etkin bir rol oynadı.
AKP’nin başta Dışişleri Bakanlığı olmak üzere çeşitli pozisyonlara devşireceği
kadrolar ise mütedeyyin mezunların girişimiyle 1997’de kurulan BYV, 2003’te
kurulan BURA’nın oluşturduğu enformel öğrenci ağlarıyla mümkün oldu. Mevcut
siyasal iktidarın dolaylı veya doğrudan himaye ve patronajıyla, ağırlıklı
olarak örgütsüz yani tasavvufi cemaatler (İskenderpaşa, Erenköy vb) yahut
İslami kurumlara (Akabe, Haksöz, AGD vb) doğrudan bir bağlantısı olmayan
öğrenciler üzerinde kurulan bu ağ, ilişkiler ağının etkisiyle yeni düzenin
siyasal söylemine hızla entegre oldu.
2000’lerin ortalarına gelindiğinde Boğaziçi üniversitesine
gelen Müslüman bir öğrenci için siyasal kimliğinin karşılık bulacağı mekan ve
imkanlar işte kabaca bu tabloya tekabül etmekteydi. İslamcı talep ve iddialarda
ısrarcı olanlar, mevcut yapıların hızla çeperine itildiler ve aforoz edildiler.
Yeni düzen muhalefette ısrarcı olanların değil, muktedirliğe talip olanların
düzeniydi. Bununla beraber başörtüsü yasağının düşük yoğunluklu da olsa devam
edişi yeni karşılaşmaları getirdi. 2008 baharında, AKP, MHP alelacele meclisten
geçirdiği ve DTP’nin de destek verdiği üniversitelerde başörtüsü serbestisi
getiren yasa CHP tarafından anayasa mahkemesine taşındı ve iptal edildi.
Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleriyle beraber gerilen gündem Boğaziçi
koşullarına da yansıdı ve yasak hortladı. Tam bu konjonktürde gerçekleşen
“Arkadaşıma Dokunma” eylemi, hem Müslüman öğrenciler hem de Boğaziçi’ndeki sol
muhalefet açısından yeni bir sınav oldu. Hak ve adalet temelinde gerçekleşen
eylem ittifakı, uzun vadeli siyasal bir yol arkadaşlığının da ilk adımlarını
attı.
İslamcı talep ve iddiaları, yeni bir dil ve söylem etrafında yeniden kurmaya çalışan, bu yolda yoldaşları tarafından ciddi manada yalnızlaştırılan bir avuç İslamcı öğrencinin gayretleri, bambaşka bir zemin ve tahayyülde neşet buldu. Mazlume kimlik sormadan, zalimlere karşı öfkesini bileyen hemen herkesin, hak ve adalet üstüne bir zeminde buluştuğu bu zemin ad ve mekan değiştirse de kavgası belliydi. Başka bir yer tahayyül etmek, buna da bulunduğu yerden başlamak.
Kimi zaman bir duvar oldu bir tahayyül, kimi zaman bir çay
masası. Kimi zaman tersanelere yürüdü, kimi zaman Diyarbakır’a. Safın iki
yanından da laf eden çok oldu bu buluşmaya. Fakat nihayetinde Türkiye’de gün
geçtikçe daralan siyaset dilinde, mevcut dikotominin dışına çıkmaya çabalayan,
en azından bu iddiayı gündeminde tutan, durduğu yerden, yerlilerden kopmayan
bir arayışın filizleri işte bu zeminde arandı, atıldı. Hepimize bir miras, bir
hafıza bıraktı.
Sentezler yapay olur. Karşılaşmalar ise sahicidirler.
Karşılaşanda bir temas, bir tesir bırakırlar. Bu teessür hissiyatlara yol açar.
Bu hissiyatlarla söz söylenir, amel edilir. Sözün vebali vardır. Ağırdır.
Taşımak, omuzlanmak ister. Hesabı vardır, sorulur. Fakat nihayetinde söz
şahitliktir. Var olana dair mesuliyetimizdir. Yerine getirebilirsek, hesabımızı
da veririz.
Hegemonyanın adım adım yükseldiği, dünün mazlumlarını
bugünün zalimlerine çevirdiği zamanlardan geçiyoruz. Bir kez daha iktidarın
çürütücülüğüne tanıklık ederken, hesap soracak kudreti de arzulamaktayız.
Müslüman öğrencilerin, İslami kimlik etrafında olmasa dahi, hak ve adalet
ekseninde saflaşanlarla buluşması bugün çok daha önemli, çok daha anlamlı. Eski
günlerdeki gibi adaleti herkes için talep etmek, kendine istediğini başkası
için de istemek, nihayette kimseni başka olmadığı bir dünya tahayyül etmek, iddialarımızdan
vazgeçmemek aksine onları yeni dillere tercüme etmek, yeni ihtimallere
dönüştürmek. Buluştuğumuz yer işte bunun için önemli.
Müslüman öğrencilerle, müslim bir siyaset, mümin olmayanlar
için de çok önemli. Bu coğrafyanın modernleşme tarihiyle yüzleşmenin,
Kemalizm’le nasıl hesaplaşılamayacağını bize pek güzel gösteren AKP iktidarına
karşın, Kemalizm’le ve onun siyasal mirasıyla hakikaten hesaplaşabilmenin yolu
buradan geçiyor. Alınterinin, inançlarımızın, kimliklerimizin, mücadelesini,
sahici ve yerli bir dille mümkün kılmak, arayışımızı herkese anlatabilmek ancak
bu buluşmayla muhtemel. Mazlumların ve mustazafların umudunu, muktedirlerin
kibrine çevirenlere hakikati hatırlatmak bu karşılaşmanın birikimiyle
gerçekleşebilir.
Daha iyi yenilmekten başka yolu olmayanlar, zor zamanlarda
birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler, zaferlerin değil seferin peşinde
koşanlar, imkana ve ihtimale inananlar, yazılmış reçetelere değil kendi
tecrübelerine itibar edenler, ben ve ötekiyi ayırmayan yalnız bizi bilenler,
çoklukta birliği, birlikte çokluğu bulanlar, iyiliği emredip kötülükten
sakındıranlar; buluştuğumuz yer burasıdır!
Mustafa Emin
Büyükcoşkun
Fatih, Kasım
2012
* Kolektif Eylem Birliği'nin yayın organı Kolektif Eylem mecmuasının sonbahar/kış 2012 tarihli, "Tahayyül" başlıklı 1 numerolu sayısında yayımlanan yazımdır.
Yorumlar