Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Otello Monolog

Othello Monologue by Mustafa Emin Büyükcoşkun William Shakespeare'in Othello monologundan... 'Unutma Beni Istanbul'da Aida Begic'in 'Otel(o)' adli kisa filminin prologu icin Mustafa Emin Buyukcoskun tarafindan okundu... Nedeni ruhum aklımdan çıkmamalı nedeni, Siz, el değmemiş yıldızlar söyletmeyin beni! Nedeni önemli ama kanını akıtmayacağım yine de, Yara izi bırakmayacağım onun o kardan beyaz cildinde, O ak mermerden yapılmış heykeller kadar pürüzsüz teninde. Ama ölmeli, yoksa baştan çıkarır daha başka erkekleri. Işık sönsün, sonra da sönsün ışığı. Sizi söndürürsem ey alev hizmetkarlar, Pişman olduğumda eski ışığınızı yeniden verebilirim size, Ama sen, ey eşsiz doğanın en hünerli örneği, Bir kez söndü mü senin ışığın, Nerede bulunur onu yeniden tutuşturacak Promethus ateşi? Gülünü kopardıktan sonra onu canlandıramam bir daha, Solup gider, fidanın üzerindeyken koklamalıyım onu.

Prvo Smrtvo Iskustvo

Resim

buyuk siyasete karsi halklarin cigligi

suriye meselesinde, islamci siyasetin iyi kotu radikal taraflarinda duran kesimler (haksoz, ihh, akabe, malatya ekibi vs.) bayagi bir suriye intifadasinin bayraktarligini yaptilar. tabii konsolosluk onu eylemleri tukenip is artik buyuk pazarliga gelince, olu sayisi da katliamdan istatistige donusunce isler cigirindan cikti. birbirini yezidlikle suclayani mi ararsin, esad'i antiemperyalizmin sancaktari ilan edeni mi? atasoy muftuoglu, ortamlarin romantik islamcisi, ummeti soylemiyle sapla samani hayirla seri birbirine karistirmakta pek usta, 'allahuekber diyen adam' hakan albayrak'in 'misirdaki olaylara devrim diyemeyen salaktir' lafina binaen 'ben salagim' oyleyse demisti. hakan herzamanki gibi super romantik indirgemeciligiyle meseleyi epiklestirirken atasoy abi ufacik burosunda, simitla cay esliginde sakin sakin konusmada idi. elestirelligi dustur edinmis, abisi olmamis, abisine biat etmemis biri olarak tabii ki atasoy amcaya kulak vermek boynumuzun bo

punk

Resim

Boğaziçi Starbucks'ta Şenlik Var!: Starbucks "çalışanları"nın bizim hakkımızdaki notl...

Boğaziçi Starbucks'ta Şenlik Var!: Starbucks "çalışanları"nın bizim hakkımızdaki notl... : Biz toplantı alırken Starbucks da not tutmuş. "Tarafsız" Starbucks herhalde misafirlerini daha yakından tanımak istedi. cocuklar isgal bloguna koymuslar, inanilmaz bi malzeme. yani metinde yeni bisey ama butun olup biteni 'mis'li gecmis zamandan duymak, onun verdigi tedirginlik, kriminal pus falan bir garip enteresan, gece gece kafami acti...

ranciere

Rancière book launch Octavo from Solange de Boer on Vimeo . Book launch by Octavo Publicaties on 23 September 2010 at the EYE Film Institute Amsterdam in Amsterdam, presenting the Dutch translation of "The future of the image" (De toekomst van het beeld) and "Film fables" (De fabel van de film). Speakers: Jacques Rancière and Oliver Davis. haciyi

sarajevo i snijeg

Resim
mejtas , a photo by orta format on Flickr. sehre kar coktu, hertaraf bembeyaz. yeryuzunde karin bu kadar yakistigi baska bir sehir yok bence.

tombstones

Resim
tombstones , a photo by orta format on Flickr. sarajevo i snijeg

seyma ozcana ozguruk

Resim

Şeyma Özcan'a özgürlük imza kampanyası.

Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü ikinci sını f öğrencisi arkadaşımız Şeyma Özcan 6 Aralık salı sabahı saat altı sularında kaldığı öğrenci evine yapılan baskın sonucu gözaltına alındı. Yasal bir gazetede staj yapmak üzere başvuruda bulunduğu için Devrimci Karargah davası ile ilişkilendirilerek 9 Aralık tarihinde tutuklandı ve Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi'ne götürüldü. Bu olay bize hiç bir üniversite öğrencisinin keyfi tutuklamalardan muaf olmadığını gösterdi. Ders kitaplarımızın, staj başvurularımızın suç delili sayıldığı bu ortamda Şeyma'nın tutuklu bizimse hala okulda olmamızın şans eseri olduğunun farkındayız. Yapılan haksız tutuklamalar sonlanıncaya kadar arkadaşımızın yanındayız, davasının takipçisiyiz. Şeyma Özcan yalnız değildir! Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğrencileri http://www.ipetitions.com/petition/seyma-oezcana-oezguerluk/

kis gunesi

kis gunesi garip birsey, burada bir kere daha fark ettim. biraz kuzey'e veya kara'ya mahsus birsey herhal. benim icin disarisiyla ozdeslesmi, memlekette pek olmuyor. van'da ve diyarbekir'de de hissetmistim gerci istanbulda gunes cikti mi zaten bahar gelmis oluyor. kusluk vakti hissettiriyor kendini, omru hepi topu 4-5 saat. ikindide de usulca cekiliyor. genelde isitmiyor, ama iste parka yerine bir mont giydirecek kadar heyecanlandirabiliyor. tabi gunes gidince mi, ruya cabuk sona eriyor. kis gunesini umitle, umutla eslestirmem zor. o kadar romantize edecek takatim yok. ama bir an parlayan, biraz isiltan birsey. daimi pesimizmimizin karanliginda bir anlik optimasyon belki. su birkac gunun heyecani olan isgal deneyiminin gurbet ellerde hissetirdikleriyle ust uste dusununce biraz daha enteresan bir hal aliyor acikcasi. cuma'ya bizim ofisten hep duydugum, gayet sade, bilali bir uslupla okunan ezanin kaynagina gittim. karsi tepede, savastan sonra yapilmis, iki katli, dik

olay yeri

bogazicinde isgal alanindna gencler teskilati kurmuslar, iyi kotu ses soluk duymak mumkun bin selam Watch live streaming video from revoltistanbul at livestream.com

sembol siyasetinin dayanilmaz hafifligi

Resim
esbaskan hisardan haberi mustulayinca gecenin bi yarisi aldi bir telas. allem ettik kallem ettik bi laptop bulusturduk, ofise gidip teskilati kurduk. skype bizim bilgisayarin komplosuna maruz kaldi, benim de gecenin ayazinda saraybosna sokaklarini arsinlarken dusunduklerim kursagimda. sicagi sicagina olmasa da biraz da internet yorumlarindan da hareketle bi kusayim istedim. acikcasi ilk duydugumda pek hazzettigim bi eylem fikri degildi bu. zira sembol siyaseti bana cikissiz gelen, biraz de bezdigim yoruldugum bir strateji. okulda yaptigim ilk siyasal eylem, ortaokuldayken cenin katliami zamaniydi, millete boykot bildirileri dagitmakti. Seattle 99' DTO protestolari ve II. intifada sureciyle kuresel muhalefetin eylem repertuarinda tekrar hatirlanan boykot meselesi bu sefer daha bir 'tuketici davranisi' formuyla siyasal aktivizmin ajandasinda yerini aldi. tabii meselenin bir tuketici davranici, tuketim tercihi konumunda yer alisi insanin nefsine degdigi olcude meseleyi ziyade

ciglane dzami

Resim
ciglane dzami , a photo by orta format on Flickr. bu bizim tepenin asagisinda boyle korfez isi fantastik bir abide, ama yesil bayragina gurban daha ne diyeyim. bayramdi.

kosilift

Resim
kosilift , a photo by orta format on Flickr. her sabah ciktigimiz funikuler, ciglane'den kosevsko brdo'ya...

merduven

Resim
merduven , a photo by orta format on Flickr. her aksam indigimiz merduvan, kosevsko brdo'dan ciglane'ye

beyler adam komünist

Resim
evet badiou reyiz nihayet memlekete teşrif etçek. yalnız de gelmiyor hem, pampaları toscano'dur tarby'dir tam kadro çıkartma yapçaklar. ne yazık ki her zaman olduğu üzre çağdaş kıta felfesefisinin fransa ayağına vaziyet eden leş monoKL ekibinin marifetiyle vücuda geliyor etkinlik. sarıyer belediyesi de böylece kültür hayatımıza dahil oluyor. çılgın proje ne diyim, badiou'yü AKP'ye sövdürmeye falan kalkçaklar heralde. 1-2 Aralık'ta Boğaziçi Üniversitesi'nde Albert Long Hall'da. malumat

motor bismillah!

başlık hakan albayrak'ın balıkçılardan ara 'vira bismillah'ına bir selam çakıyorum. hakan abi romantik, haylaz, rasyonel-dışı islamcılığını böyle alt-kültür unsurlarıyla harmanlamayı severdi. 'çabukroman'ı 'ebuzer'in başkarakteri bavyera yapısı sepetli bir motosikletiyle islam alemini turlayan, deri çeketli, uzun saçlı bir abiydi mesela. öyle abilerdi yani bunlar. berlin'de çalışanlarına iftar veren kadın tüccarının hac rüyasından bile bize malcolm x'vari hikayeler türetirdi hakan abi. şimdi abiler 'medeniyet' hikayeleri, neo-Osmanlı fetih fantezileri atlatmadalar. dergi 'çete'si büyük reisin metin yazarı oldular, dün 500 bile satmayan ama DGM'lerce gayet ciddiye alınan heyecanli dergiler kalem savuşturanlar bugün prompterlere fantezi akıtıyorlar, yazık diyelim. islamcılığın rüyasının, kötü bir FRP'ye dönüşmesi. bizim kanal TRT Türk çekiyor. böylece kötü bir televizyon nasıl olur, bir kere daha tecrübe etme imkanım oluyor. bun

Senin ismail'in kim?

Resim
takvim eylemciliğinden hep nefret etsek, biteviye tüketilen söylemlerden imtina etsek, kurban'ı daha iyi anlatan, bayramı daha iyi kavratan başka bir metin de olmadığından, 'yeni türkiye' soslu sevgi dostluk kardeşlik edebiyatını da ağzımıza alacak halimiz olmadığından, kurban bayramı münasebetiyle, bu mübarek arefe gününde günün anlam ve önemine dair konuşmasını dinlemek üzere kürsüyü bugün dr. ali şeriati'ye bırakıyoruz efenim... "Bu İbrahim'in dinidir; kana susamış tanrıların, mazoşistlerin ve işkencecilerin değil. İnsanın mükemmelliğe ulaşmasının, bencillikten ve hayvani arzularından kurtulmasının hikayesidir yaşanan. İnsanın daha ulvi bir makama ve aşka, ve bilinçli bir insan olarak sorumluluklarını yerine getirmesine engel olacak her şeyden azade olduğu bir iradeye yükselişidir... ...Hikaye, bir koçun kurban edilişiyle sona eriyor. Bu, Yüce Allah'ın tarihin en büyük insan trajedisinin sonuna ilişkin dileğidir - birkaç aç insanı doyurmak için

Bajram šerif mubarek olsun!

Resim

Loverboy

Resim
mitulescu'yla berlin'de beraber yarıştıydık 'bal'la, onlar oyuncuları ve yönetmeni aldıydı biz de 'en iyi film'le altın ayıcığı kucakladıydık. 'if i want to whistle i whitle' bence güçlü ama bi yandan da kırık bi filmdi. yani mutilescu'nun senaryosunda ve bence biraz oyuncularında böyle bir boşluk var, ara ara kayıyor yani sırıtıyor, ya da işte ben anlamıyorum minimalizmden. ama düşkünlükte, güneylilikte falan sıkıntı yok. evvelki filmde yetiştirme yurdu vardı, bu filmde ise genç kızları 'sevgili' kılığında kandırıp avrupa'ya gece kulüplerinde çalışmaya (artık Allah ne verdiyse) yollayan bir çete içün iş bağlayan bitirim bir arkadaşın hikayesi. gastede okuduydum evvelce, filmi daha acıklı olmuş tabii. mitulescu yine sevdiği kardeşlerimizi oynatmış, george pistereanu luca, ada conteescu ablamız ise veli karakterlerine hayat vermişler efendim. corci'ye ben bi türlü ısınamadım ama ada ablamızın nevi şahsına münhasır bir tarzı var, bana t

atilla yaylaya reddiye

Resim
Atilla Yayla, Zaman Gazetesinde İslamcılığı mahkûm etmeye devam ediyor Yazar: ozgursahne 1 Yorum Atilla Yayla, Zaman Gazetesinde İslamcılığı kendince mahkum etmeye devam ediyor: “Daima devleti kurtarmayı veya toplumu mükemmelleştirmeyi hedefleyen kolektivist/devletçi düşünce akımlarının fikir hayatını işgal ettiği görülüyor. İslamcılık, sosyalizm/komünizm, nasyonal sosyalizm, nasyonalizm/faşizm, Kemalizm Türkiye’deki başlıca kolektivist akımlar. Hepsinin özelliği en somut beşeri varlık olan bireyi ihmal etmeleri ve bir kolektiviteyi bireyin yerine ikame edip yüceltmeleri. Bu akımların hepsi devletçiliği savunuyor. İstedikleri devlet, adeta bir yeryüzü Tanrısı gibi, kadir-i mutlak bir güç. Bu devlet bireyleri eğitmeli, beslemeli, neye nasıl inanacaklarını ve nasıl yaşayacaklarını belirlemeli. Birey için iyi, güzel, doğru olanı seçmeli. Toplumsal problemleri çözmeli. Tabiri caizse, bir yeryüzü cenneti yaratmalı. Türkiye’deki fikrî ve siyas

zikr

Resim
feyzoviç burdayken bizi de bulaştırdı tekke işlerine. savaş sırasında komutanlık yapmış halih brzina efendi var, mejtas mahallesinde saraç ismail camisinde kaim dergahı, nakşilermiş. ortam fena değildi, siyasi pozisyonlarını pek bilemiyoruz tabii ama hoştu yani, bir güzellik vardı. neyse işte feyzoviç u2be'dan da bayağı bişey gösterdi, bunlar da onlardan bir derleme. pankisi vadisi, gürcistan'ın çeçenya sınırında bombastik bir coğrafya. bu teyzeler de orada meskunlar, garip bir zikirleri var. vokal bizim klasik gürcü, abhaz halk şarkılarını andırıyor, sonbahar film müziklerinden aşina olduğumuz. fakat icrada çok çeçenik melodiler var. anadilde çığlıklar, bağımsız çeçenya birleşik kafkasya şiarıyla paylaşmak istedim.

moj alija

Resim
alija'mızın, dedonun vefatının 8. yıldönümü, güzel insanı, bilge kralı rahmetle anıyoruz... efsane videoda 'bosna müslümanları yok olmayacak' diyor üstad. sözünde durdu.

Mute Speech

Resim
ranciere abi bu sefer edebiyat ortamlarına akmış, Tarihin Adları'nda da yaptığı söz tartışmasını burada da sürdürüyor. Politik sanat mevzularını yardırıyor. Bakacaz artık, CUP'a bin selam. Bakarsın selimcan çevirir Mute Speech: Literature, Critical Theory, and Politics Jacques Ranciere; Introduction by Gabriel Rockhill and translated by James Swenson Paper , 208 pages, $27.50 Jacques Rancière has continually unsettled political discourse, particularly through his questioning of aesthetic “distributions of the sensible,” which configure the limits of what can be seen and said. Widely recognized as a seminal work in Rancière’s corpus, the translation of which is long overdue, Mute Speech is an intellectual tour de force proposing a new framework for thinking about the history of art and literature. Rancière argues that our current notion of “literature” is a relativel

zemheri

Resim
bayağı kış geldi be pampa. gece eksiye düşüyor, iyi ayaz var. kaloriferleri yakalı bir hafta olmak üzere. mercimek çorbası tarifi bakıyorum, buzluktan indirdim fırında kuzudan çıkardığım stoğu (fırın kuzu tepsisine suyu döktüğümde, çıkan o buharı, eriyen karamelize soğanı, tüm aromayı çekmiş otların çıtırtısını unutumıyorum) hasılı saraybosna'da mevsimlerden kıştır...

mektup

Resim
ANF'de gördüm, taraf da kısaltarak yayınlamış anladığım kadarıyla metin enteresan, hareketin bildik söylemleri dışında garip bir haleti ruhiyesi var. sonuçta adam örgüt lideri, silahlı külahlı, bixili bazukalı amcalar bunlar yani. mayın patlatıp adam öldürüyorlar. meslekleri, mücadeleleri bu. tamam arada ceylanlı şahinlik ekolojik görüntüler de var ama sonuçta bir tür asker yani bunlar. ama işte mektuba bakıyosun, hani neredeyse 'muhterem efendim' falan diye başlayacak. zaten öteden beridir bu karayılanda ben böyle bir tonton amca hissiyatı alırım. ne biliyim şimdi örgüt propagandasına, terör suçunu övmeye girmesin ama belki de bizim 'güneydoğu' oryantalizmimizden bilmiyorum, böyle urfa çarşısında ciğer ustası olabilecek falan bir adammış gibi gelir. metnin samimi tarafı, karayılanın örgütsel aidiyetini öyle inanılmaz bir şekilde şişirmeden ortaya koyması. yani gayet mazbut bir şekilde meramıni ifadeye çalışan bir mektup, bayağı mektup yani. ne biliyim bir cepheli m

huzur...

Resim
romantik islamcılığı, muhafazakar fantezileri bir yana bırakıp akl-ı selimle düşünürsek, bu şehirde yine de neden huzurlu olduğumu, huzura erdiğimi anlamak zor. bir kere herhalde en başta ritimle ilgili. okul yok, yol yok. en uzun yol 15 dakika, onda da etiler trafiği yok, tatlı tatlı yürüyosun. şehir düz, yokuşu de öldürmüyo yani. elhamdülillah atkins kondisyonuyla bisikletle de tek nefeste çıkar olduk, orda da bi sıkıntı yok. e insanın ömrü yolda geçmeyince yorulmuyo anladığım kadarıyla. okul yok evet bu son beş senem, ki yaşanmışlıklarıyla bana ömrümün yarısı kadar yoğun geliyor, bu ciddi bir boşluk, açıklık. o insanlar, ölü üniversite siyaseti, hisarın leşlikleri, rüsva akademysa (istisnası bizde saklı) yorucu yani, ömür törpüsü. tamam işte SBK'yı, güney meydan'ı, manzarayı, laklağı, caminin leş kokan şadırvanını, orta kantinin hindi fümelisini, kütüpane önü leşliklerini özlüyor insan; ama malum ya biraz 'absence'in inşa ettiği bir durum bu. yokluğuyla var olma hali

hüsn-ü şehadet

Resim
Küçükken çok şehadet marşı dinledim, fakat bi şehidin ardından şahitlik etmenin bana düşeceğine ihtimal vermezdim. Ne var ki, 'Nepal'de de müslüman mı varmış' diyerek çıktığımız Ramazan seferi meğerse bir şahitlik yolculuğuymuş aynı zamanda. Faizan Ahmad ile İHH'nın Ramazan 2011 kampanyası vesilesiyle, Nepal ziyaretimizde tanıştık. Ufak tefek, biteviye mütebessim, nazik ve birikimli bir Müslüman'dı. Asya ve Afrika'da, İHH kampanyalarında tanıştığım pek çok teşkilat adamından daha farklı bir yapısı, idrak ve inşa kabiliyeti vardı. Muhatabını iyi dinleyen, buna mukabil derdini de iyi anlatan, insanların şahsiyetine saygı gösteren, ama toplumsal sorumluluklarının bilincinde müdahelelerden de kaçınmayan bir yaklaşıma sahipti. Katmandu'da öğle namazını eda etmek üzere, geçtiğimiz Salı sabahı şehid edildiği Kaşmiri Mescidi'ne girdiğimizde, üzerimdeki tişörtü kastederek şöyle bir uyarıda bulunmuştu bana, "Mustafa kardeşim, bilemiyorum ülkeni

af, hafiza ve bedel

kurtleri dize getirmek istiyorlar. sanki sorunun kaynaginda Turk modernlesmesi, ulus-devlet garabeti yokmus gibi, devletin urettigi siddet, akil hafsala almaz olcekte degilmis gibi, oluler, yasi tutulmamislar, tutsaklar yokmus gibi, herkes kalkmis kurtler ozur dilesin, diz coksun, PKK'nin kulagini ceksin istiyor. memlekete huzur, baris, kardeslik yine birilerine diz cokturerek, af ve aman dileterek gelecekse ona pek selamet diyemeyiz sanirsam. meselenin bizzatihi kendisi, bir iktidar sorunundan, tekci, uniter, totaliter bir hakimiyet algisindan kaynaklanirken, ayni yaklasimi yeniden uretmek, farkli bir formla bugunun kosullarina adapte etmek ne icun? demokrasi meselesinin bugunun kosullarinda makyajdan ote pek de birseye karsilik gelmediginin farkindayiz, vahsi neoliberalizme elverisli kosullar yaratmanin disinda. Turkiyeli muhafazakarlar icin de durum pek farkli degil. Piyasanin kosullarina tabiyet icin gerekli dusunsel zemin yaratilirken, kendinden baskasiyla iliski anlaminda, fa

faizan ahmad'e, sahidiz...

Resim
ihh'yla yine bir ramazan seferi. bu sefer nepal'deyiz, ne isimiz var Allah'in Katmandu'sunda hipi yataginda. isimiz varmis meger. faizan ahmad, 30'larinin sonunda. kisa boylu, gozluklu, esmer, gulecyuzlu bir adam. hizli konusan, ama dinleyen, leb demeden leblebiyi anlayan, fehmeden, idrak eden, hisseden bir Musluman. nesli yokolmak uzere, belki de tukenmis, bilge, arif, aziz bir adam. cok uzun zamandan sora tuylerimi urperten, heyecanlandiran, gozlerimi parlatan, tekrardan isindiran yumusatan biri oldu ustad Faizan. 'brother Mustufaa' diye cagirisi, nazikce tripodumu tasiyisi, 'yine mi momo' (buharda pisen nepal mantisi) diye hinzirca takilmasi, gozumun eninden gitmeyecek. bu sabah, safak vakti, Katmandu'da Kasmiri Mescidi'nin onunde, henuz namazini kilmis hemen iki adim otede Islami Sangh Nepal'in burosuna yururken, bes kalles kursunla sehid edildi. kafirler neden hep sabah namazini beklerler, niye hep iyi adamlarimizi vururlar? '...

Snijeg

Resim
ya bu cocuk orda kiminle takiliyo, kimdir bu aida begic, n'ayaktir diyen ehl-i gaflete ibret olsun diye, 'snijeg' filminin linklerini paylasalim, herkes istifade etsin http://www.filesonic.com/file/30239693/Snijeg.avi.001 http://www.filesonic.com/file/30241087/Snijeg.avi.002 http://www.filesonic.com/file/30240629/Snijeg.avi.003 ž ingilizce altyazi http://rapidshare.com/files/269683968/Snijeg__Snow__2008_.En.srt

İzliyorum: Cemal Kafadar'la Kul Sohbetleri

altyazi okurlari 'izliyorum' kosesini bilirler; film ustune her telden bir tur yuvarlak masa sohbeti. bu ay cemal hocayi konuk etmisler, suleymaniyede istanbul manzarasinda guzel bi sohbet olmus. hoca inanilmaz kafalar aciyor, hareketli temasa sanatinin icadindan evvel Osmanli'da gorsellik mevzularina giriyor, actikca aciyor. ugur tanyeli'nin turkiye'nin gorsellik tarihine giris metniyle paralel okunabilecek, cok kiymetli, zengin, ufuk acici bir soylesi olmus. altyazi ekibine ve videoyu ureten kamara ekibinin ellerine saglik. benim icin 'tarih nedir?' sorusunun, neyi sorar kaygisinin karsiligi cemal hoca'nin 'kim var imis biz burada yog iken' diye alintiladigi itkinin asagiya yansiyan izdusumunde. hoca mevzuyu, meseleyi, 'ne'ligi, cok hos bir ornekle ozetlemis, ufuk aciyor, idrak hasil oluyor... ... genel olarak, 11-15 yüzyıllara arasında 'iki cihan âresinde' yeni bir medeniyet yaratırken 'taş ü toprak âresinde bile yapıla

The Love of Books: A Sarajevo Story

Resim
babam bosnaya geldiginde anlattiydi hikayeyi, ilk ondan duymustum. savasta milli kutuphane yanmasina karsin, gazi husrev begova kutuphanesindeki kitaplar, dedonun biri sayesinde kurtuluyor. kendi kendine degil tabi, amcamiz kitaplari bombardiman altinda bir oraya bir buraya tasiyip duruyor, zarar gelmesin diye hergun kontrol ederek bodrumdan bodruma gezdiriyor, hatta viyana'dan binbir guclukle bir mikrofilm makinesi getirttirip kusatma altindaki sehirde, kesilip duran elektrikle basa cikmaya calisarak kitaplarin mikrofilmlerini cikarttirmaya ugrasiyor. hikayeyi biliyorduk, sagolsunlar elcezire tayfasi belgeselini yaptirmislar ingilizlere. basarili canlandirma sahneleriyle baya film gibi olmus. ozellikle kongodan gelen kutuphane bekcisinin hikayesi baya fantastik. tabi belgesel salt kitaplarin kurtulusunu degil, kusatmayi, 'bir direnis formu olarak yasama'yi (bunu kutuphaneyi temizleyen teyze soyluyor, fuko degil abi) hafizayi, yitimini de anlatiyor. ana akima yakin bir dili

gastro

Resim
bu ara filmin mutfak sahneleri icin baya arastirma yapiyoruz. ol sebep iyice gastronomi alemlerine, gourmand deryalarina daldik. nacizane gusto bilgimizin nihayet bir ise yaramasi da hos tabii. michelin yildizli seflerin sanat saheserlerini gordukca insanin istahi kesiliyor acikcasi. istedim ki bu guzelliklerden haberiniz olsun, herkes istifade etsin... ilk video, chigago'da alinea'nin sefi ustad grant achatz'in 'cikolata' isimli basyapiti. yorum yok... ikinci video ise sydney'da quay'in sefi peter gilmore'dan, ustad dokulari cok dogal ve uyumlu kullaniyor, biraz ronesans resmi kivaminda isler...

M16

Resim
M16 , a photo by orta format on Flickr. bu da boyle bi animdir, bascarsi'da sinagogun hemen yan sokaginda rastladim. hos yapmislar

Mamac...

Resim
yem demek bosnakcada. yeni bitirdim senaryonun dokumunu, butun sahnelerin detayli bir tur tablosu yani. okuyali baya olmustu, bi daha elden gecirmis oldum. cok garip ya. ne hikaye, ne hayat. zor. cok zor be abi. doldum biraz. bakalim filmi nasil olacak?

kontrol

bu pieter hugo yeminnen sapik, adamin cektigi klibe bak hele ya, psikopat manyak. Directed & shot by: Pieter Hugo (www.pieterhugo.com) & Michael Cleary (www.michaelcleary.co.za) Edited by: Richard Starkey @ www.priest.co.za Produced by: Jon Day @ www.orangefilms.co.za Production Designer : Mike Berg @ Hyper Art Cast List : Amahle, Lwandile, Musa, Siyabonga, Monwabisi, Aluluto, Nicolas, Lusanda, Avusiwe, Liso, Simamikele, Sanele, Tshepo, Unathi, Nkosinathi, Sibulele, Noluvuyo 2nd Camera: Ebrahim Hajee Assistant Director: Oliver Kruger Production Manager: Amanda Arbuckle @ www.orangefilms.co.za Styling: Richard de Jager Props Master: Este Opperman Props Assistant: Mark Busak Props Driver: Alfa Mwinyimkw Cosmetic Make-up Designer: Clinton Aiden Smith @ www.cosmesis.co.za SFX Make-up: Margueritte Blom & Daleen Badenhorst Make up: Candy Stylumdall SFX: Doug Hardy & Fedrico Zanolin @ www.stuntsa.com Colorist: Jenine Lindeque Choreographer: Vanessa Brierley @ Spirit Enterntain

Allah büyük oğlum, harbiden!

Resim
sabah terasta kahve, sigara, kiseljak (abi buranin bi sodasi var inanamazsin, yok boyle bisi, st. pellegrion halt etmis, savas cikartabilirim onun icin) yapiyoruz. bu arada terasin fotografini bulamadim hala neyse. aida akademiye basvuran ogrencilerden bahsediyor. burda sinav ciddi, birsuru mulakat, analiz, film cektirme, hatta psikolog raporu bile varmis. ben de dedim ki icimden en iyisi bu sinava gireyim, nasil olsa gecemem, boylece sinemayi da birakmak icin bahanem olur. ulan kalktim masadan, bi baktim gmail'de kick the machine , ayiptir soylemesi bizim bankoklu joe'nun sirketinden. joe dedigim de gecen sene cannes'da Uncle Boonmee Who Can Recall His Past Lives ile palm d'or alan apichatpong weerasethakul .iste is guc derken filmi yeni gormus seyretmis, bayilmis, 'siir' diyo, 'lovely' diyo, o ne deniz abi diyo, dalip gittim diyo. dedim joe dur abi kalbime incek, manyak misin. herif inanilmaz nazik, ince biri. bi sene evvel yolladiydim filmi dusun, a

arsiv ve tanik

Resim
u2be'da derinlere daldikca manyak manyak seyler cikiyor bosna cihadindan manzaralar 6:07'de orhan abiye dikkat, muhtemelen hirvatistan uzerinden giris yaparken yakalaniyorlar bu daha icli, yani insan boyle antartikada hemserisine raslamis gibi oluyor ne bileyim abi abidik gubidik sacli sakalli adamlarin arasinda elemanin teki 'sehit tahtinda' diye baslayinca nasi hisseder ki insan, 0:34'ten itibaren huzunle seyrediniz, diridirler...

welcome to the sarajevo

Resim
jesam, dobro dosli sarajevo diyorlar burada, hos gelmissiniz hesabi, genel olarak zaten hep burdaymisiz, hic gitmemisiz durumu var zaten. hava tatli, ilik, sehir pek degismemis. bascarsija yine huzurlu, her gelisimde bir kosesini daha kesfediyorum buranin. simdilik bizim ofiste kaliyorum, ama burasi daha evce bir yer. pazartesi de yeni tuttugumuz daireye gecicem. orasi daha merkezde, tito caddesinde, eski bir binanin en ust kati, trip bir yer. bisiklet kiralamayi dusunuyorum burada. cogu yer duzayak zira. sonra da ufak ufa kosmaya baslariz heralde. hayirlisi bakalim. guzel bi foto vardi gecen sefer cektigim ama bulamadim, winterbottom'un fragmaniyla idare edelim madem

sefer vakti

bir süredir helecanla beklediğimiz sefer günü geldi çattı. şimdi veda vaktidir. öğlen 12buçuk uçağıyla kısmetse sarajevo'ya yolcuyuz. sebeb-ziyaretimiz yönetmen aida begiç'in türkiye-bosna ortakyapımı ikinci uzun metrajlı projesi "bait" filminin hazırlık ve çekimleri. nasipse başına kadar saraybosna'da filmin hazırlıklarıyla uğraşacak, çekimlerinde görev alacağım. bu süreçte boğaziçi macerasına da bir dönem mola veriyoruz, tıpkı henüz başındayken yaptığımız gibi. hisar yılları biraz yorucu ve yıpratıcı oldu, acı-tatlı tüm yaşattıklarıyla beraber. bu seferi bir tür mola, bir nevi inziva olarak da değerlendirmek mümkün. istiyoruz biraz tebdil-i mekan, biraz kafa toplamaca, yoğunlaşma, belki yeni ufuklara yelken açmaca, yeni bir doğum sancısı. biraz rabıtayı keseceğiz, belirli bir düzeyde. feysbuk'u dönene dek askıya alıyoruz. buradan, flickr hesabından ses soluk vereceğiz ara ara. ondan maada maillerimiz bakidir, muhatap alanı muhatap alırız. yazdıkça, yazı

kahpe devran

belgesel işinin derdi çok, tartışmasi ise hiç bitmiyor. cahit çeçen kardeşimiz, alana biraz da ironik bir yerden bakmayı, madun siyasetini hakim söylemin içinde eritmeyi denemiş. sonuç bir enteresan olmuş, üstses var ama düzgün türkçeyle değil aksanlı bir doğu (tamam lan kürt işte ) şivesiyle konuşuyor mesela. o muktedir, hakim ton bir anda naif, arabesk, gariban bir şeye dönüşüyor. ama yine de üstten falan da konuşuyor. karakterler çok çılgın, özellikle musa abi inanılmaz. karakterlerin sunuluş biçimi, onları çerçeveleyen hikayeler hoş, ama yer yer otantik bir arabeske de kaçmıyor değil. böyle iki arada bir derede gidip geliyor. müzikler belgesele melodramatik bir hava katarken kimi zaman reality show tadı da vermiyor değil. hülasa kahpe devran 'genre' meselesiyle oynarak hakim söylemin bir tür yapısökümünü yaparken öte yandan madunun sesini de anaakımın içine tercüme etmeyi de deniyor. nev-i şahsına münhasır bir yapım olduğu hakikat. Kahpe Devran İzle/ Cahit Çeçen from