Kayıtlar

sanat etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Saadet Çıkmazı / Yasemin Özcan

Resim
cumartesi günü mamoste sergiyi gezerken, ben de 28 şubatta eğitimi için ülkesini terk etmek zorunda kalmış, döndüğündeyse garip bir neoliberalizmin ortasında mimarlık pratiğini sürdürmeye çalışan, üzerine giydirilmiş kimlikle kendi tarif ettiği kimliği arasında bir macerayı bize anlatan selva gürdoğan'ı dinlemekteydim. söyleşiden sonra mamosteyle birlikte tekrar gittik, o tam göremediği işlere tekrar baktı. ben de görsellerini görüp de görmeyi beklediğim işleri seyrettim.  doğrusunu söylemek gerekirse işleri ilk gördüğümde, tasarlanmış birer obje olarak hazır nesnelerin tüketilebilirliği bende bir hafifseme eğilimi yaratmadı değil. bununla beraber adalet çay bahçesi ve herşeyi hatırlamak bir tür deliliktir beni yamulttu tabiri caizse. sergiden eve döndükten sonra da zihnimden silinmedi imajlar. geceyi, uykumu ve rüyalarımı onlarla birlikte geçirdim ve sabah kafam zonklayarak uyandım. bu maili yazabilmek için iki günün geçmesi gerekti. sergiden bana geçen son yıllarımı ...

Türkiye Sinema Tarihyazımını Yeniden Düşünmek

Remake Remix Rip-Off Trailer from MONOLIT on Vimeo . Hamiş: Bu metni filmi seyrettiğim Perşembe gecesi kaleme aldım. Bitirmeye ramak kalmıştı ki bambaşka bir güne uyandık. Esasa ve işe sadık olarak yayınlamak şimdiye, yazılmakta olan tarihe nasip oldu. Tarih meselesini tekrar ve tekrar hatırda tutarak yaşamak ve üretmek içün... Türkiye sinemasının "son onbeş yıl" içerisinde geçirdiği dönüşüm, ortaya çıkan yeni anlatı içerik ve biçimleri en çok ciddi bir eleştiri ve tarihyazımı pratiğinden yoksun. Nitelik ve niceliksel gelişmenin film eleştirisi ve sinem tarihi disiplinlerine etkisinin düşük olduğunu söylemek gerek. Cem Kaya'nın neredeyse 7 yıldır çalıştığı ve aslında 2014'te Locarno'da dünya prömiyerini yapmış olan belgeselini nihayet görmek şansına eriştğimde, aklımda ilk oluşan şey bu tarihyazımı meselesi oldu. Cem, Türkiye sinemasının yazılmış tarihine çok radikal başka bir tarihyazımını öneriyor ve bunun bir örneğini cesur ve zanaatkar bir şekilde o...

Is the museum a Battlefield?

Hito Steyerl'in documentarist'te 1998'de Van'ın Çatak kırsalında çatışmada sağ yakalandıktan sonra infaz edilen eski RAF militanı ve yeni PKK gerillası Ronahi kod adlı Andrea Wolf hakkındaki epey kişisel ve orjinal belgeseli November ile tanımıştım. Filmin sonunda Çayhane'de severek seyrettiğimi Costa Gavras'ın meşhur Büyük Kuşatma filminin finaliyle ilgili ilginç de bir fragman vardı, eski bir RAF militanı tarafından anlatılan. Kurmaca ile gerçekliğe dair fantastik bir kesitti. November - Hito Steyerl from URSA on Vimeo . Bienalde Hito'nun videosunu gördüğümde önce içimden ne diyo bu kadın, bıkbık piyasa sanat eleştirisi mi yine diye geçirdim içimden, Koç'lu bienalde ne laf etçek ki sinizmiyle. Videonun başına oturduğumdaysa fark ettim ki hayatımın en efsane sanat metni ve işiyle karşı karşıyayım. Hito 2012'de Çatak'ta bulunan toplu mezarda, çatışma alanında bulduğu bir mermi kovanında yola çıkarak sanat ve sermaye ilişkisini, kapitalizm...

Filimciler neden Gezi'de?

Sinemacılar Basın Açıklaması from Bulut Film on Vimeo .

Were Dengê Me

Sesime gel - Come To My Voice from Huseyin Karabey on Vimeo .

iki parça

Resim
lise hazırlıktaydık. hasekide hayat vakfının çatısında ilk sigaralarımızı içerken, kemal cep telefonundan bunu çalardı. annemin radyoda çaldırdıklarından sonra ilk dinlediğim ahmet kaya parçalarından biridir. kemal'in pötürgeli olduğunu, kürtlüğünü de o zamanlar idrak ettiydim. pek çok şeyin başlangıcı olan "sabırsızlık zamanı"mıza gelsin bu parçayı bosnada keşfettim. ağır melankolinin içinde, geçip giden 10 seneye dair hissiyatımı en çok bu yansıtıyordu o zaman. ne işkence gördüm, ne kardeşim öldürüldü. yine "de" ağır şeyler yaşadık, kötü haller geldi. pek de kaldırabildiğimiz söylenemez. Kemal çekip gitmişken şimdi, "şehirlere bombalar yağarken" bu de benim ince bir sitemim olsun, geçip gidenlere...

Babamın Cesetleri

Babamın Cesetleri from KREK on Vimeo . Tiyatro orucumuzda iftar vakti. Berkun Oya'nın Türkiye tiyatrosunun bir tür Haneke'si olduğu düşünmeye başladım. Her oyununda aile, sınıf, insan meselesini tasfiye eden, masumiyeti yok eden, suçumuzu yüzümüze vuran bir adam. Bu cihetiyle de kıymeti büyük. Cesur ve dürüst. Babamın Cesetleri'nin hikayesi savaş fotoğrafçısı baba, yönetmen olmaya çalışan abi, makina mümessili erkek kardeş, mutsuz karısı ve zorlu bir anneden ibaret.  Yönetmenlik sancıları, bir filimi çekememiş olmak dramı haliyle bize koydu biraz. Makinacı kardeşin mülkiyet fantezileri, sahip olmak isteyip de gıpta ettikleri bu tabloyu dengeliyor. Bu adamların mutsuzlukları, cinsel ilişkileri ise ortak sayılır. Savaş fotoğrafçılığı anlatısı başarılı. Şerif Erol'un tiradı efsane. Berkun Oya iyi bir diyalog yazarı olduğu kadar monolog sanatkarı da. Savaş fotoğrafçılığıyla son yirmi yılın tüm ahlak, insanlık ve görsellik tartışmalarını da bir çırpıda tasfiye...

Karşılaşmalar

"Karşılaşmalar", bgst 2013 from bgst - tiyatro boğaziçi on Vimeo . baştan ikaz etmekte fayda var. tiyatro bilgim yok, seyrim de mahdut. liseden beri girdiğim orucu geçen sene KREK vesilesiyle bozmuş, arada kaza kabilinde bir iki girişimden de ağzımda bozuk bir tatla ayrılmış idim. bu oyuna alakam da büo ve bgst prodüksiyonlarıan ilgimden değil, Müslümanlara ve İslamlıklara dair temsillere safiyane hasretimden kaynaklı bir tavırdı. festival kataloglarında adına rastladığım ortadoğulu yönetmenlere "ha bu da bizdendir" diye iştiyakla yaklaşmam gibi birşey yani. bu hüsn-ü niyetimin hikayesi de aşağıda. "Karşılaşmalar" bir tarihyazımı denemesi. memleketin son senelik ahvaline, aktörlerine dair bir resim. eski ve yeni cumhuriyetlere dair bir perspektif. fena sayılmayacak bir senaryo, yetersiz bir sahneleme, vasatı aşmayan oyunculuklar ve kötü kareografilerden mürekkep bir oyun. bgst, kültürel çoğulculuğa iman etmiş, mevcut kadro ve birikimiyle buradan yü...

tasarım bienali

iksv tasarıma da el attığında heyecanlandıydım. iki yıl boyunca birsürü toplantı ve etkinlik yapıldı, starlar getirildi, hazırlık çalıştayları düzenlendi. bienal geldi çattı. giderayak bileti de yakmadan nihayet görebildik. tabii sadece adhokrasi ve musibet sergilerini, şehrin binbir yanına dağılmış etkinlikleri takip etmek biraz zor. sergilerden edindiğim intiba üzeribe üçbeş kelam edeyim, bu da cumartesi hatıramız olsun. musibet sergisi, ağırlıkla kentsel dönüşüm ve müdahaleler ekseninde kurgulanmış bir sergi. tasarımın şehir planlaması boyutunu ele almış ve katılım mekanizmalarını sorgulamış. bence mesele tasarımı tartışmak için epey alengirli, tarihsiz bir yerden konuşabilecek bir mevzu da değil, ki sergi böyle. janjanlı, hit işler var. neoliberalizm-akp ilişkisini mahyaya indirgeyen süper devyolcu kafalarda zekilikler, sulukule ağıtları, çirkin kent edebiyatı, hafriyat manzaraları var. fakat hiçbiri niye halkımın kasımpaşasında değil, niye benim milletim güle oynaya TOKİye koşu...

Sînor û Mirin (Sınır ve Ölüm)

Resim

annemin çiğdemleri

Resim
birkaç gün oldu çekeli. filmi bile maceralı. polaroid 'artık tamam' deyip instant film üretimini durdurduğunda, bir grup müteşşebbis elemanın fabrikanın hurdasını satın alıp sıfırdan üretime giriştikleri bir film. ismiyle müsemma 'impossible', gel gör ki deneme edisonlarıyla bizi ümitlendirip sonra düşkırıklığına sevk ederek bugünlere ulaştı proje. flaştan mıdır, mutfağa vuranın güneş ışığının incir ağacının yapraklarından yansıyan tatlı yumuşaklığında mı bilinmez, ama bu kare epey zamandır çektiğim en güzel polaroid olduğu. fotograf değil. o başka bişey. polaroidi zaten başka olduğundan seviyoruz. tam da bugün son makaramı taramaya gittiğimde, kartı geri koyarken acaba kitaba değil de film klasörüne mi diye tereddüte düşmüşken, fındıklı sahilinde arasına koyduğum kitabın içinden sıyrılıverdi, uçtu gitti. sessizce, farkına bile varmadım. tam da fotografın sonu derken, hissiyatımı beyana niyetlenirken, beni çok heyecanlandıran, sevindiren bir kareyi fiziken yitir...

bir kapıdan gireceksin

Resim
film seyretmekle, filmi okumak arasında bir fark var. bu fark film medyası ile kurduğumuz ilişki etrafında şekillenen iki ayrı kulvara işaret ediyor. filmeleştirisi ile "film studies" arasındaki fark bu. nedense film çalışmalarıyla aramda hep bir mesafe olmuştur. filmlere benim hissettiğim, gördüğüm, etkilendiğim gibi bakmayan, onları birtakım referanslarla, teorilerle, tarihlerle ve tarihyazımlarıyla konuşturarak, çarpıştırarak okuyan, filmleri adeta metinler gibi işleyen bu insanlarla, benim film edimim arasında nasıl bir fark var? kabaca bu duygu ile fikir arasında yüzeysel bir ayrıma indirgenebilir mi? kitabı okurken bu aklıma gelen sorulardan biriydi.  Bu Kabuslar Neden Cemil ,  Mazi Kabrinin Hortlakları   adlı çalışmalarından aşina olduğumuz umut tümay arslan türkiye'de sinema endüstrisinin ve fikir dünyasının en zayıf dallarından biri olan film çalışmaları damarında üreten az sayıda kalemden biri. türkiyede olmayan film teorisini, biraz sosyal teoriden...

90'lar ruhu nedir?

Resim
bu ezgiyi ninni gibi dinlediğimi hatırlıyorum. aqra fm'li yıllardı. pederin suud'da inşaatlarda çalışırken getirdiği, dil kasetlerini dinlediği emektar pioneer teypten gelen biraz cızırtılı biraz billuri bir sesti bu. bir takım seslerin açığa fışkırdığı, bir takımınınsa tüm şiddetle bastırıldığı vakitler. plak hışırtısı değil, kaset cızırtısı yani. bu müziklerin hikayesi de, müzikalite itibariyle tüm perişanlıklarına karşın, biraz bu nahif, kırılgan, tüm cihadkarlığına karşın aslında masum o tondur yani. dönemine, kuşağına, tüm ihanetkarlıklarına karşın, ruhuna bin selam. babama da.

ramazan sıkıntısı

Resim
aslında mayıs olacaktı, ama mayısta genelde sıkıntıdan ziyade yorgun olurum. yetişecek tonla şey olur, bitmez, kaçar, pestil olursun. ama temmuz sıcağında hakkaten de sıkıldık. ramazan da sıktı yani. kimsenin oruç felan tuttuğu yok. iftar menüsü, belediye eğlencesi, tv magazini. oruç kafası. hiçbişi anlamadım yani. *** bu ara epey ev hayali kuruyorum. ne olamadıysak o, biraz da arzular, iştiha belki. en son raylı dolap mekanizması kuruyordum kafamda. bağcılarda ev kirası bakıyordum. abuk-sabuk şeyler. olamamışlıklarımız yani. sıkıntılarımız. millet evleniyo gibi, belki onun gazı. ya da bitmeyen dramlarımız. ama sonuçta hayal nihayetinde. *** ev'lenme işinin inanılmaz sınıfsal bir komplekse dönüşmesi, insanların kendilerini "daha iyi"ye layık görmesi, standartlarının olması, onlara köle olması felan. yorucu. alayı haneke filmi gibi. şaşırtıcı olan ağzı süt kokan bizimkilerin on senede nasıl buraya gelmesi. daha dün basride ciğer yer, çorluluda çay içerdik be. kadı...

`zaten guzel seyler hep bizim taraftaydi`

Resim
bir sene gecmis aradan, sanki daha cok gib. ama zaman goreli, malum. sezonun son oyunu hesabi bi daha gidelim dedik. yedeklerden de bilet cikmis hazir. sicaktir, sezonsonudur, araya giren zamandir performans bi tik dusuktu ama ilk defa seyreden birisi icin gorulebilir degil. yahut ben tekrar gittigim icin bana oyle geldi. e zaten film degil bu ya. hikayenin orta sinif hipster iliski gerilimi kismi bu sefer epey iyi geldi bana. gecen sefer daha ziyade ayse'nin monologuna, haliyle ikinci parta odaklandiydik. simdi bu kisimda ses, nefes, mirilti butun o ic gerilimler. evcilik kafalari, sahtekarliklar vs. artik buyuk sehirlerde (ve muhtemelen belki dahi tasrada da) bir avuc degil epey bir guruh olan, beyaz orta sinif, egitimli ciftlerin fantastik hayatlarina baya neste kivaminda. cok Haneke kafalarinda bu kisim. patlamalar, basa sarmalar, kesilmeler. diyalogyazimi senaryodan bile iyi olabilir diye dusundum kimi yerlerde. tabi aralardaki detaylar biraz asinmisti bu seyirde ama za...

muhafazakar sanat

aslinda bu gecikmis bir yazi. zira !f uzerine, ihsan kabil-ugur vardan--murat guven-fatih ozguven-yusuf kaplan-nihal bengisu arasinda donen tartismanin ardindan bu meseleye dair biseyler karalamayi dusunuyordum. firat altyazi'ya epeyi derli toplu bir basyazi yazinca nisan'da iyice gaza geldim. ama bir turlu olmadi. sonra cumhurbaskanligi genel sekreteri mustafa isen bir beyanat verdi 'muhafazakar sanat ve estetik normlari olusturmali deyu'. dedim bu is kivama geldi geciyor. yine tembelligime geldi biraz. simdi bu sehir tiyatrolari patlayinca, e haliyle is basa dustu artik. 1 mayis da geliyor, parti bildirisini yazalim madem. simdi aklima ilk gelen sey, her topuk pasina kosmamak, gaza gelmemek. zira cok gaza geliyoruz. solcular, her buyruga tahakkum, her iliskiye iktidar, her yesile irtica diye atlayarak cok gaza geliyor. bizim gavatlar her biyikliya, Allah diyene, bilhassa Tayyip Reis'e cok gaza geliyorlar. gerek yok, nazal n ile. yani mesele boyle super bir dogu...

bayrak

berkun oya'yı güzel şeyler bizim tarafta ile tanıdık, ezel ile daha bi sevdik. bayrak oyununu da görmek nasib oldu nihayet. bunda da benzer teknikler var. yine kulaklık, cam, benzer ses tasarımı. ekstradan uzun bir video prolog ve epilog da var. senaryo yine sürprizli, kurgusu güçlü. diyaloglarda aynı fragmantallik, fısıltılar, üstüste geçişler, boş sorular. etkileyici yani. özellikle ilişki dünyasına hakimiyeti tedirgin ediyor. performanslar yerinde, savcı esrayı da bi yakından görmüş olduk. ama tabii öykü karayelin o içli bakışları gibi değil. güzel şeyler bizim taraftayı tekrar izleyesim geldi yani. krek kumpanyasına gereken ehemmiyeti gösterinizi efenim diyorum

kara kara çarşaflar

Resim

Otello Monolog

Othello Monologue by Mustafa Emin Büyükcoşkun William Shakespeare'in Othello monologundan... 'Unutma Beni Istanbul'da Aida Begic'in 'Otel(o)' adli kisa filminin prologu icin Mustafa Emin Buyukcoskun tarafindan okundu... Nedeni ruhum aklımdan çıkmamalı nedeni, Siz, el değmemiş yıldızlar söyletmeyin beni! Nedeni önemli ama kanını akıtmayacağım yine de, Yara izi bırakmayacağım onun o kardan beyaz cildinde, O ak mermerden yapılmış heykeller kadar pürüzsüz teninde. Ama ölmeli, yoksa baştan çıkarır daha başka erkekleri. Işık sönsün, sonra da sönsün ışığı. Sizi söndürürsem ey alev hizmetkarlar, Pişman olduğumda eski ışığınızı yeniden verebilirim size, Ama sen, ey eşsiz doğanın en hünerli örneği, Bir kez söndü mü senin ışığın, Nerede bulunur onu yeniden tutuşturacak Promethus ateşi? Gülünü kopardıktan sonra onu canlandıramam bir daha, Solup gider, fidanın üzerindeyken koklamalıyım onu.

sarajevo i snijeg

Resim
mejtas , a photo by orta format on Flickr. sehre kar coktu, hertaraf bembeyaz. yeryuzunde karin bu kadar yakistigi baska bir sehir yok bence.