Babamın Cesetleri
Babamın Cesetleri from KREK on Vimeo.
Tiyatro orucumuzda iftar vakti.
Berkun Oya'nın Türkiye tiyatrosunun bir tür Haneke'si olduğu düşünmeye başladım. Her oyununda aile, sınıf, insan meselesini tasfiye eden, masumiyeti yok eden, suçumuzu yüzümüze vuran bir adam. Bu cihetiyle de kıymeti büyük. Cesur ve dürüst.
Babamın Cesetleri'nin hikayesi savaş fotoğrafçısı baba, yönetmen olmaya çalışan abi, makina mümessili erkek kardeş, mutsuz karısı ve zorlu bir anneden ibaret.
Yönetmenlik sancıları, bir filimi çekememiş olmak dramı haliyle bize koydu biraz. Makinacı kardeşin mülkiyet fantezileri, sahip olmak isteyip de gıpta ettikleri bu tabloyu dengeliyor. Bu adamların mutsuzlukları, cinsel ilişkileri ise ortak sayılır.
Savaş fotoğrafçılığı anlatısı başarılı. Şerif Erol'un tiradı efsane. Berkun Oya iyi bir diyalog yazarı olduğu kadar monolog sanatkarı da. Savaş fotoğrafçılığıyla son yirmi yılın tüm ahlak, insanlık ve görsellik tartışmalarını da bir çırpıda tasfiyesi etkileyiciydi.
Defne Kayalar'ın orta sınıf mutsuz ev kadını performansı dev. O donuk, obsesif, çaresiz ve düzenbaz hali çok iyi. İlişki arayışları, "benim çocuğum", flörtler Oya'nın iyi derlediği fragmanlar. Tüm bunları da muhafazakar ahlakçılığa bulaşmadan, dengeli ve adil bir çerçeveye oturtabilmesi başarı.
Bence oyunun en iyi tarafı, ha bu doğru, bunlar da kötü kolaycılığına bir an bile savrulmaması. Sırasıyla tüm karakterlerle birer birez özdeşleşip tiksiniyoruz. Her "öyle"nin bir de "ama böyle"si var. Bu bütüncül görelilik başarılı bir ahlaki episteme bana kalırsa.
Oyunun nihayette bağlandığı, gitme ve kalma halleri, tanıklığın bedeli meselesi çok iyi. Epey boyutlu ve derinlikli bir tartışma ve buradan aileye bağlanmak zekice. Total olarak ahlak anlatılarının sığlığını derin sularda çok güzel boğuyor. Tuttum.
Babamın Cesetlerini en çok yeni Türkiye'nin muhafazakar insanları, küçük mahallelerinde dincilik oynayan gençler, kafaya sıkmak üzere olan orta sınıf ebeveynler seyretmeli. İbretlik bir çalışma.
Tiyatro orucumuzda iftar vakti.
Berkun Oya'nın Türkiye tiyatrosunun bir tür Haneke'si olduğu düşünmeye başladım. Her oyununda aile, sınıf, insan meselesini tasfiye eden, masumiyeti yok eden, suçumuzu yüzümüze vuran bir adam. Bu cihetiyle de kıymeti büyük. Cesur ve dürüst.
Babamın Cesetleri'nin hikayesi savaş fotoğrafçısı baba, yönetmen olmaya çalışan abi, makina mümessili erkek kardeş, mutsuz karısı ve zorlu bir anneden ibaret.
Yönetmenlik sancıları, bir filimi çekememiş olmak dramı haliyle bize koydu biraz. Makinacı kardeşin mülkiyet fantezileri, sahip olmak isteyip de gıpta ettikleri bu tabloyu dengeliyor. Bu adamların mutsuzlukları, cinsel ilişkileri ise ortak sayılır.
Savaş fotoğrafçılığı anlatısı başarılı. Şerif Erol'un tiradı efsane. Berkun Oya iyi bir diyalog yazarı olduğu kadar monolog sanatkarı da. Savaş fotoğrafçılığıyla son yirmi yılın tüm ahlak, insanlık ve görsellik tartışmalarını da bir çırpıda tasfiyesi etkileyiciydi.
Defne Kayalar'ın orta sınıf mutsuz ev kadını performansı dev. O donuk, obsesif, çaresiz ve düzenbaz hali çok iyi. İlişki arayışları, "benim çocuğum", flörtler Oya'nın iyi derlediği fragmanlar. Tüm bunları da muhafazakar ahlakçılığa bulaşmadan, dengeli ve adil bir çerçeveye oturtabilmesi başarı.
Bence oyunun en iyi tarafı, ha bu doğru, bunlar da kötü kolaycılığına bir an bile savrulmaması. Sırasıyla tüm karakterlerle birer birez özdeşleşip tiksiniyoruz. Her "öyle"nin bir de "ama böyle"si var. Bu bütüncül görelilik başarılı bir ahlaki episteme bana kalırsa.
Oyunun nihayette bağlandığı, gitme ve kalma halleri, tanıklığın bedeli meselesi çok iyi. Epey boyutlu ve derinlikli bir tartışma ve buradan aileye bağlanmak zekice. Total olarak ahlak anlatılarının sığlığını derin sularda çok güzel boğuyor. Tuttum.
Babamın Cesetlerini en çok yeni Türkiye'nin muhafazakar insanları, küçük mahallelerinde dincilik oynayan gençler, kafaya sıkmak üzere olan orta sınıf ebeveynler seyretmeli. İbretlik bir çalışma.
Yorumlar