Kayıtlar

Ağustos, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Türkiye Sinemasında Uyarlama İmkanları

Türkiye'de modern edebiyatın bir formu olarak romanın ortaya çıkışı, 19 yy. sonuna, Tanzimat dönemine rastlar. Dünya edebiyatı için görece geç, 3. Dünya içinse makul bir tarih sayılabilecek bu dönemde Tanzimat ve Batılılaşma hamleleri etrafında yarı didaktik-yarı edebi bir form olarak pek çok eser üretilir. Bununla beraber çağdaş edebi özelliklere haiz, estetik olarak özgün, karakterleri gelişmiş romanların yazımı ilginç olmayan bir şekilde çok partili dönemin sonlarına rastlar. Tarihten ve toplumdan uzak olmayan bu durum, yazılı anlatı tür ve biçimlerinin gelişimiyle de yakından ilgilidir. Şüphesiz Osmanlı toplumunda da farklı edebi formlar ve edebiyat dışı anlatı teknikleri vardı. Minyatürün, divan edebiyatının, sözlü ve müzikli halk edebiyatının anlam kapasitesi yadsınamaz. Sorun bu formların, günümüz koşullarında yeniden üretim de dolaşım kapasitelerinin sürdürülebilirliği, bugünün hikayelerini anlatma imkanları ve yeterliliğidir. Modern Türkiye edebiyatında bir form olar

Kalkıp Gidivermek

Resim
Geçen akşam yerimde oturuyorken arkadaşım soruverdi, "Batılı bir Türk olarak Kürtlerle neden bu kadar ilgileniyorsun?" Uzunca bir sessizlikten sonra şöyle yanıtladım; "Kalkıp gidivermeleri beni çok etkiliyor". Kalkıp gitmek neyin nesi mi; dilim döndüğünce anlatayım biraz. Lise yıllarımın hayaleti, gençliğimin esas idolü Ulrike Meinhof'un hikayesi, bana kalırsa böyle bir yerinden kalkıp gitme hikayesidir. Konkret adlı sol bir gazetede köşe yazıları yazan, röportajlar yapan, ezilen gruplar, gençlerle ilgili televizyon belgeselleri hazırlayan muhalif bir gazeteci iken Ulrike, Frankfurt'ta iki alışveriş merkezini kundaklayarak yarım milyon marklık zayiata sebebiyet vermeten tutuklu olan Andreas Baader'le bir röportaj yapmaya karar verir. Adalet Bakanlığı'ndan izin alınır ve 14 Mayıs 1970'de Alman Sosyal Sorunlar Merkezi'nde buluşma gerçekleştirilir. RAF hücresi binaya baskın yaparak Andreas'ı kurtarırlar. Ulrike Meinhof pencereden kaçıp gi

düğün ve nikahlara neden icabet etmiyorum

Resim
bu blogu açalı beri bana özür dileten birkaç hadise yaşandı. iddia ve kavgamda eskisi kadar şedid ve inanmış olmadığımdan özrü bir gerileme olarak telakki etmeyerek, dilemekte beis görmemiştim. bu notu da bir tür özür mahiyetinde kaleme alıyorum, bunu motive eden biraz mahcubiyet, biraz da kendimi beyan çabası hala, herşeye rağmen. tasvip etmediğim bir fiilin faillerine neden mahcup olduğum ise, herhalde herşeye rağmen bir tür hukuk inşa etmiş olmaklıkla ilgili. dostluk, bu hukuğa dair olandır. evlilik kurumunu riyanın örgütlü hali, kapitalist modernitenin en küçük hücresi, toplumsal normasyonun kurucu rejimi olarak görüyorum. evlilik, bir bakıma aşkın örgütlenme potansiyeline karşı geliştirilmiş bir hamle, adeta bir karşı devrim. dinimizin izdivacı emri, peygamber efendimizin sünneti de durumu kurtarmaya yetmiyor. yediğimiz her bokun kılıfı olmaklık dışında, islam bu organize riya halini de aklayacak bir fenomen değil, belki bilakis ilga edecek bir emr, yıkacak bir cehd. nikah ve