Karşılaşmalar
"Karşılaşmalar", bgst 2013 from bgst - tiyatro boğaziçi on Vimeo.
baştan ikaz etmekte fayda var. tiyatro bilgim yok, seyrim de mahdut. liseden beri girdiğim orucu geçen sene KREK vesilesiyle bozmuş, arada kaza kabilinde bir iki girişimden de ağzımda bozuk bir tatla ayrılmış idim. bu oyuna alakam da büo ve bgst prodüksiyonlarıan ilgimden değil, Müslümanlara ve İslamlıklara dair temsillere safiyane hasretimden kaynaklı bir tavırdı. festival kataloglarında adına rastladığım ortadoğulu yönetmenlere "ha bu da bizdendir" diye iştiyakla yaklaşmam gibi birşey yani. bu hüsn-ü niyetimin hikayesi de aşağıda.
"Karşılaşmalar" bir tarihyazımı denemesi. memleketin son senelik ahvaline, aktörlerine dair bir resim. eski ve yeni cumhuriyetlere dair bir perspektif. fena sayılmayacak bir senaryo, yetersiz bir sahneleme, vasatı aşmayan oyunculuklar ve kötü kareografilerden mürekkep bir oyun. bgst, kültürel çoğulculuğa iman etmiş, mevcut kadro ve birikimiyle buradan yürümüş, iyi de çalışmış ve üretken davranmış bir ekip olarak kendi vasatında bir iş çıkarmış. ne var ki eski muktesebat ve müfredatıyla bu projenin altından kalkması güç. yani helva yenmiyor. kardeş türküler türkülerine eskisi kadar heyecanla kulak veremeyimişiz gibi. kabak tadı veren durumlar var.
alancılar daha evvel bükak'ın "böyle giremezsiniz" adlı başörtüsü belgeseli, büo'nun "okul yolu" adlı müzikali ve bir takım alan çalışmalarıyla Müslümanlara dair mevzularda at koşturmuşlar, hatta Müslüman arkadaşları da örgütlemişlerdi. oyunda da bu tecrübelerden izler görmek mümkün. ne var ki hemen her çalışmalarında büyük bir titizlikle yürüttükleri hazırlık ve saha araştırmasının bu prodüksiyonda yetersiz kaldığı aşikar.
oyun, müslümanların son on senedeki gelişimlerini, pastadan pay almaya dair bir değişim ekseninde irdeliyor. burada alancılardan beklenmeyecek kadar marksizan tezlerin hakim olduğunu söylemek mümkün. oyunda kültürel çoğulculuk, inşaattaki karadenizli işçilerle kürt işçilerin didişmesinden ibaret. iş cinayetler fragmanı da bana epey tuzla sürecini hatırlattı.
yeni zengin ümraniyeli aile (cihan tuğal) karikatür ve şablon imajların yeniden üretiminden ibaret. takkeli tespihli bakkalı çarşambada bile görmedim. mütedeyyin burjuvanın, herhangi bir burjuva ailesinden farkı ne? oyunda bu ayırımlar silikleşirken, komediye yakın sahneleme eğilimleri de hikayeyi iyiden iyiye vulger bir zemine çekiyor.
kareografiler oldukça kötü. alancıların bu folklorla çağdaş dans arasında gidip gelen, ritim temelli figür saplantısından vazgeçmesi fena olmayabilir. dans işi ciddi bir iş ve doğru dürüst bir kareografi olmadan icrasi epey güç. hele hele dans tiyatrosu bambaşka bir iş. araya nakara kabilinde monte ederek icra edilecek bir form değil pek. üstelik buradaki figürler, 28 şubatta üretilmiş ne kadar şablon varsa ordan aparılmış, tahfif edici, rahatsız edici resimlere dayanıyor. ilkokul çocuklarının sahte şeyh temalı çakma zikir videoları komik olmaktan çıkalı epey oldu.
atılım inşaatta, rauf beyin şahsında tecessüm eden kemalist projenin çöküşü de oyunda belirsiz. şerafettin yarbayın ifadesiyle bir çürüme mi bu, yoksa proje baştan mı sakat flu duruyor. buradaki iş ilişkileri, darbecilik fantezileri, kültürel kodlar genel olarak bir yere oturuyor. fakat bu tablonun da mevcut klişelerin öteye geçebildiği anlar nadir. piçlik metaforunu ise tam bir yere oturtamadım açıkçası.
oyunda özdeşleşmeye imkan veren tek karakter, sümeyra'nın küçük kızı kübra. hisar semalarından aşina olduğumuz bir tip kübra. mütedeyyin küçük burjuva bir ailenin asi kızı, kendisine sunulan hayatı beğenmeyen ve reddeden alternatif arayışlara giren, ama ablası müberranın acı eleştirilerinde olduğu gibi henüz gemileri de yakmamış, onunla hesaplaşamamış bir kadın kübra. yine de hakikati söylediği anlar, oyunun tek tip şablonlarını kırmaya dair imkanlar yaratabiliyor. keza kimi momentler de halanın da vurguları, geleneğin, muhafazakarlığın da taşıdığı potansiyeller açısından önemli kodlar taşımakta.
"karşılaşmalar" yeni Türkiye'de dair bir tablo çiziyor. bu tablo bizi kesmez, bu resim hakikate karşılık gelmez. bununla beraber bu tasvirde epey malzeme de var. ne var ki Müslümanlar kendi hikayelerini anlatmaya, kendi sorunlarını dürüstçe tartışmaya, eleştiri aygıtını işletmeye başlamadıkları sürece, derinliksiz, şablon karakterlerle temsilin ötesine geçmeleri mümkün değil.
baştan ikaz etmekte fayda var. tiyatro bilgim yok, seyrim de mahdut. liseden beri girdiğim orucu geçen sene KREK vesilesiyle bozmuş, arada kaza kabilinde bir iki girişimden de ağzımda bozuk bir tatla ayrılmış idim. bu oyuna alakam da büo ve bgst prodüksiyonlarıan ilgimden değil, Müslümanlara ve İslamlıklara dair temsillere safiyane hasretimden kaynaklı bir tavırdı. festival kataloglarında adına rastladığım ortadoğulu yönetmenlere "ha bu da bizdendir" diye iştiyakla yaklaşmam gibi birşey yani. bu hüsn-ü niyetimin hikayesi de aşağıda.
"Karşılaşmalar" bir tarihyazımı denemesi. memleketin son senelik ahvaline, aktörlerine dair bir resim. eski ve yeni cumhuriyetlere dair bir perspektif. fena sayılmayacak bir senaryo, yetersiz bir sahneleme, vasatı aşmayan oyunculuklar ve kötü kareografilerden mürekkep bir oyun. bgst, kültürel çoğulculuğa iman etmiş, mevcut kadro ve birikimiyle buradan yürümüş, iyi de çalışmış ve üretken davranmış bir ekip olarak kendi vasatında bir iş çıkarmış. ne var ki eski muktesebat ve müfredatıyla bu projenin altından kalkması güç. yani helva yenmiyor. kardeş türküler türkülerine eskisi kadar heyecanla kulak veremeyimişiz gibi. kabak tadı veren durumlar var.
alancılar daha evvel bükak'ın "böyle giremezsiniz" adlı başörtüsü belgeseli, büo'nun "okul yolu" adlı müzikali ve bir takım alan çalışmalarıyla Müslümanlara dair mevzularda at koşturmuşlar, hatta Müslüman arkadaşları da örgütlemişlerdi. oyunda da bu tecrübelerden izler görmek mümkün. ne var ki hemen her çalışmalarında büyük bir titizlikle yürüttükleri hazırlık ve saha araştırmasının bu prodüksiyonda yetersiz kaldığı aşikar.
oyun, müslümanların son on senedeki gelişimlerini, pastadan pay almaya dair bir değişim ekseninde irdeliyor. burada alancılardan beklenmeyecek kadar marksizan tezlerin hakim olduğunu söylemek mümkün. oyunda kültürel çoğulculuk, inşaattaki karadenizli işçilerle kürt işçilerin didişmesinden ibaret. iş cinayetler fragmanı da bana epey tuzla sürecini hatırlattı.
yeni zengin ümraniyeli aile (cihan tuğal) karikatür ve şablon imajların yeniden üretiminden ibaret. takkeli tespihli bakkalı çarşambada bile görmedim. mütedeyyin burjuvanın, herhangi bir burjuva ailesinden farkı ne? oyunda bu ayırımlar silikleşirken, komediye yakın sahneleme eğilimleri de hikayeyi iyiden iyiye vulger bir zemine çekiyor.
kareografiler oldukça kötü. alancıların bu folklorla çağdaş dans arasında gidip gelen, ritim temelli figür saplantısından vazgeçmesi fena olmayabilir. dans işi ciddi bir iş ve doğru dürüst bir kareografi olmadan icrasi epey güç. hele hele dans tiyatrosu bambaşka bir iş. araya nakara kabilinde monte ederek icra edilecek bir form değil pek. üstelik buradaki figürler, 28 şubatta üretilmiş ne kadar şablon varsa ordan aparılmış, tahfif edici, rahatsız edici resimlere dayanıyor. ilkokul çocuklarının sahte şeyh temalı çakma zikir videoları komik olmaktan çıkalı epey oldu.
atılım inşaatta, rauf beyin şahsında tecessüm eden kemalist projenin çöküşü de oyunda belirsiz. şerafettin yarbayın ifadesiyle bir çürüme mi bu, yoksa proje baştan mı sakat flu duruyor. buradaki iş ilişkileri, darbecilik fantezileri, kültürel kodlar genel olarak bir yere oturuyor. fakat bu tablonun da mevcut klişelerin öteye geçebildiği anlar nadir. piçlik metaforunu ise tam bir yere oturtamadım açıkçası.
oyunda özdeşleşmeye imkan veren tek karakter, sümeyra'nın küçük kızı kübra. hisar semalarından aşina olduğumuz bir tip kübra. mütedeyyin küçük burjuva bir ailenin asi kızı, kendisine sunulan hayatı beğenmeyen ve reddeden alternatif arayışlara giren, ama ablası müberranın acı eleştirilerinde olduğu gibi henüz gemileri de yakmamış, onunla hesaplaşamamış bir kadın kübra. yine de hakikati söylediği anlar, oyunun tek tip şablonlarını kırmaya dair imkanlar yaratabiliyor. keza kimi momentler de halanın da vurguları, geleneğin, muhafazakarlığın da taşıdığı potansiyeller açısından önemli kodlar taşımakta.
"karşılaşmalar" yeni Türkiye'de dair bir tablo çiziyor. bu tablo bizi kesmez, bu resim hakikate karşılık gelmez. bununla beraber bu tasvirde epey malzeme de var. ne var ki Müslümanlar kendi hikayelerini anlatmaya, kendi sorunlarını dürüstçe tartışmaya, eleştiri aygıtını işletmeye başlamadıkları sürece, derinliksiz, şablon karakterlerle temsilin ötesine geçmeleri mümkün değil.
Yorumlar
izlemedim oyunu, tanıtıma diar izlenimlerim bunlar en azından. tamam bgst'nin yaptığı sanat bir tür karikatür, sanat da bir tür karikatürdür bir anlayışa göre, ama biraz fazla kaçıyor bir yerden sonra. bu işte yerel türküleri bizim kulağımıza uygun hale getirmek de onun bir çeşidi mesela. karikatür olunca gerçeklik olmuyor, eleştiri de olamıyor sanki o zaman.
abarttım mı, bilemedim şimdi.