sembol siyasetinin dayanilmaz hafifligi



esbaskan hisardan haberi mustulayinca gecenin bi yarisi aldi bir telas. allem ettik kallem ettik bi laptop bulusturduk, ofise gidip teskilati kurduk. skype bizim bilgisayarin komplosuna maruz kaldi, benim de gecenin ayazinda saraybosna sokaklarini arsinlarken dusunduklerim kursagimda. sicagi sicagina olmasa da biraz da internet yorumlarindan da hareketle bi kusayim istedim.

acikcasi ilk duydugumda pek hazzettigim bi eylem fikri degildi bu. zira sembol siyaseti bana cikissiz gelen, biraz de bezdigim yoruldugum bir strateji. okulda yaptigim ilk siyasal eylem, ortaokuldayken cenin katliami zamaniydi, millete boykot bildirileri dagitmakti. Seattle 99' DTO protestolari ve II. intifada sureciyle kuresel muhalefetin eylem repertuarinda tekrar hatirlanan boykot meselesi bu sefer daha bir 'tuketici davranisi' formuyla siyasal aktivizmin ajandasinda yerini aldi. tabii meselenin bir tuketici davranici, tuketim tercihi konumunda yer alisi insanin nefsine degdigi olcude meseleyi ziyadesiyle kisisellestiriyor, bu da tartismasini guclestiriyor.

hz. muhammed mekke doneminde kendisine onulmadik saldirilar yapan musrikler icin 'bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardi' buyuruyordu, zizek ise bugunun ahali icun, 'bliyorlar yine de yapiyorlar' diyor. hz. peygamber'in yanildigini iddiaya curet etmeyecegim, ama gorunen ki o gunden bugune bilissel sureclerimizin gecirdigi bir donusum sozkonusu. meselenin sosyal medyadaki sirkulasyonunda, yasanan fikir degil ama 'kanaat' patlamasinda gorunen o ki herkes meseleyi bal gibi de biliyor, kimse starbucksun namussuzlugunu tartismiyor bile. herkesler vaziyetin farkinda ama 'yine de' Muhammed Esed'in muhtesem cevirisiyle, 'hakikati inkarda israr ediyorlar'

sembol siyasetinin zemini bu yuzden kaypak, tekinsiz, bulasik. sozun anlaminin coktan buhar oldugu zamanda, sozun hakikatinin, hakkinin olmadigi anda iyice sikintili. zira sembole karsi sembol ekonomisi herhangi bir turden elestirinin, muhalefetin imkanini ortadan kaldiriyor. ote yandan toplumsal muhalefetin pek baska sermayesi de yok. orasi da dogru. yine kuvveden fiile gecmenin her turlusu caizdir, helaldir diye dusunuyorum.

burda epeyi bir trt turk seyrediyorum, habire iste arap bahari, euro krizi, OWS mevzulari, butun dunya ayakta. bi yandan stratejisiz, ideolojisiz, ama bir yandan ofkeli, talepkar, sozune sahip bir kalkisma. ama haberlerde hep bi devlet kafasi, e ne de olsa 'hoca'nin sesi, buyuk dusunelim felan. anladigim o ki bizim hisarin memlekette herkesin nefret ettigi, ama yerine gecmek icin de can attigi kucuk burjuva dunyasinda ufak bir isyancik her seye ragmen deger. ses yukseltmenin hele bugun anlami hala mevcut. ustelik bizim burdaki meselenin kapitalizmden cok, karar almaya, sozunu soylemeye, iktidarin egemenligine mudaheleye dair olusu, devletin sermayenin sozunu, 'siddet', 'misafir, 'ozgurluk', 'hizmet' her neyse muzakereye acmasi cok ciddi bir hareket. milletin karin agrisi da bundan. zira 'yine de' yapiyor oluslarinin en temel sebebi kimsenin kendisiyle 'hesap'lasmaya, hakikatinin 'bedel'ini odemeye yanasmiyor olusu.

tereza'mizin her firsatta onumuze surdugu super liberal demokrasi tezinin bildik kabak lapasi 'siddet' soylemi bundan oturu guzel. zira eylem tam da egemen olmadan 'olaganustu hal'e karar veren oluyor. muktedir degil ama bir yandan da sozunu eyleme donusturmeye kadir. fiili olarak kutsal tuketici davranisinin onunde bir engel yok. kahvesini alan senlik alaninda oturabilir yani. ama iste yerse yani, ozgurlugu kahve bardaginin dibinde arayanin muhabbetimizde de gozu yok herhalde.


sembol siyaseti dedik, hareketi biraz harcadik belki ama her seye ragmen soze dair olanin, siyasanin manasi biz oyle hissettigimiz, bedeline hami oldugumuzca var. eylemin alt metnindeki nasil bir yer, okul, universite arzuladigimiza ve dusledigimize dair vurgu, karar alma mekanizmalarina katilmaya dair iradi beyan, bir failiyet, bir ozne olusa dair tavir koyma bence muhim. herkesi 'misafir' gorenlere inat, 'ensar' olma hareketi kiymetli.

milletin kopure kopure her hareketi tutarlilik testine tabi tutmasi, kulp bulmasi, sittin senelik cilki cikmis hikayelere sarilmasi biraz bu 'ozne' olusun korkusunda sakli gibi. icimizdeki sekter abilere inat tutuklu ogrencilere destek videosu cok sik, nasil derler pek bi sosyal medya. ama bu elestirilerdeki haklilik payini da gizlemez. okulun hak ve adalete dair tavir alma, soz soyleme noktasinda eylem repertuari ve tarihi en genis olan ekibi olsak da, sonucta uzunca zamandir bu meselelerle iliskimiz, mesaimiz yetersiz. kilyosu unutali cok zaman oldu, yemekhane meselesinde direnisi surduremedik. tabii asker olmak da mumkun degil, ama umarim ki bu surec tekrardan bir mesai ekonomisini de kamcilar.

aramizdan CEO'su da cikacak, yavsak akademisyeni de, kanaat fabrikasi gasteci de. ama bunlarin hicbirisi bizim simdiye, buraya, ana dair niyetimizi, zahirde ayan olan amelimizi bosa cikarmaz. tarihe tanikligimiz, burada var olmaya dair irademize sahit. filmin sonu pek mutlu bitmeyecek belki, ya final baskisi, ya starbucksun pr taktikleri bi sekilde sureci nihayete erdirecek. eh, ne burasi tahran amerikan buyukelcigi, ne de yil 79' ama olsun. 'zaferle degil seferle mukellef' olmanin bilinciyle, 'daha iyi yenilme'ye dair inancimiz tamam. oyleyse vira bismillah; bogazimizi yirtarcasina,

kurtulus yok tek basina, ya hep beraber, ya hicbirimiz!..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

felahçilar*

Aralık