Festival notları-I

Ümit Aksoy, Bedri Soylu ve Halide Büyükcoşkun'un katkılarıyla...

Esasında hiç niyetim yoktu. Sesime Gel'in galasına bir de Mahmelbaf'ın, Cihan Aktaş'ın kitabında bin kez adını okuyup hiç görmediğim, kolay kolay da tesadüf edemeyeceğim Nun va Goldoon'una gitmek dışında festivalle bir ilişki kurmayı düşünmüyordum. Para zaten yoktu, festival kitlesine tahammül edecek mide de. Gel gör ki Mehmet Can reyiz listeyi elimize verince kara kara düşünmeye başladım. İmdada sponsorlar yetişti. Bu yılı da böylece atlatmış olduk, gelelim filmlere.

Lav Diaz'ı yine Mehmet Can'dan işitmiş, Mendoza üstünden Filipin sinemasına oluşan muhabbetle not etmiş, lakin seyretme fırsatını bulamamıştım. Festivalde Norte Dünyanın Sonu'nu seyrettim. 21:30 seansında 250 dk. metrajıyla iddialı bir başlangıç oldu doğrusu. Film hukuk fakültesinde okuyan bir arkadaş grubunun "tarihin sonu" üzerine tipik bir postmodernite geyiğiyle açılıyor. Atarlı gencimiz Fabian sektiriyor da sektiriyor, arkadaşları onu teskin ediyor. Görünen o ki Fabian'ın ontolojik bunalımının bir hakikati var. Zira ikinci yarıda filmin aldığı hal, Fabian'ın işlediği fiiller onu adeta bir Raskolnikov'a dönüştürüyor. İddialı metrajına karşın film, eli yüzü düzgün bir çatı kurmayı başarıyor bence. Fabian'ı canlandıran oyuncu epey kolpa fakat Joaqin'in karısı Eliza'yı canlandıran, Ilo Ilo'dan bildiğimiz Angeli Bayani döktürüyor. Tefeci Magda rolünde Mae Penar de efsane, kadın baya Dilberay'ın kopyası.



Dominiques Benicheti 68'de kuzeni Jules'ü filme almaya başlıyor, 73'te çekimleri bitiriyor. Film güya belgesel, ama ne belgesel! Müthiş bir sadelik, Fransa taşrasının pastoralliği, Jules'ün ince zanaatkarliği, olağanüstü bir ritim duygusu ve gerçek, sapına kadar hakiki insanlar. Film bayağı iyi. Oyunculuk (zuhurat mı demeli?) harikulade. 70'lerin Fransız köylerinin hali imrenilesi. Uzun zaman sonra gördüğüm en iyi filmlerden biri oldu. Kopyasını düşürmek lazım. İki seansı daha var, gidin görün kaçırmayın. Filmi göt kadar salonda DCP'den gösteren İKSV'yi de kınıyorum. Sinemaskop çekmişler, insan 35 mm kopyasını getirir be, ayıp yahu.



Yorumlar

Yoel Meranda dedi ki…
"Kuzen Jules" harbi film gibi filmmiş, kadın kahve öğütürken ben kendimi atomları falan düşünürken buldum... hele kadının ölümünü öğrenme sürecimiz? Gözler faltaşı açık, hürmetle ve sevgiyle izledik. Ve dediğin gibi, o ne biçim ritim duygusu? Büyük film!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

Hakikati söylemek, toplumu savunmak

düğün ve nikahlara neden icabet etmiyorum