Prolog 1: Temizlikçi Niyazi

Hanlardan Plazalara'yı çekerken, müşteri talepleriyle kendi estetik kaygılarımız arasındaki müzakere, 26 dakikalık programın ilk üç dakikasına koyduğumuz prologlarla sonuçlandı. Programın ilk bölümünün prologu olan Niyazi, Antepli bir taşeron temizlik işçisi. Gece gündüz milletin pisliğini temizleyen bir insan. Bir yandan çalıştığı mekana hayranlık duyarken, bir yandan da müşterilerle arasındaki muazzam sınıf farkına isyan eden, haysiyeti ayaklar altına alındıkça, onun tabiriyle "fors" atıldıkça öfkelenen bir abi. Türkiye'nin son oniki yılda yaşadığı gelişimi, gerçekleşen kalkınma hamlesini taltif etmemiz beklenen bir formatta programı Niyazi'yle açmak şüphesiz ideolojik bir tercihti. Saraylar yükselirken iştihamlı kapılarına değil, kimlerin sırtında kimlerin kanıyla yükseldiklerine bakmayı yeğleyen bizler için bu iş, hayata bakışımızı yansıtmayı ahlaki bir ödev saydığımız bir projeydi. Umulur ki mahcup olmayız...

Niyazi Polat from Mustafa Emin Büyükcoşkun on Vimeo.

Yorumlar

Mehmet Erken dedi ki…
tarihyazımı işine neden taktığını anlamaya çalışıyorum bir zamandır. tarihi anlatmayı değil yazmayı kendine şiar edinmenin seni tarihyazımı meselesine götürdüğünü zannediyorum. herkes kendi tarihini yazar, amenna, ama nesnel bilgiler reddedilerek/çarpıtılarak yazılan bir tarih, nasıl anlaşılmalıdır? Niyazinin kendisinin ve programın formatının gerçekle doğrudan ilişkisini bir kenara atıp, kurmaca bir hikaye anlatman, Niyazi ile ilgili prologun ve diğer "prolog"ların niteliğine gölge düşürmez inşallah.
hanzalan dedi ki…
muhakkak öyle. ben tarihi muktedirlerin, hafızayı ise ezilenlerin mekanı olarak görüyorum. onlar "yazar", biz anlatırız. Niyazi bize anlattı, biz de onu "seyirci"ye anlattık. Çerçevenin iktidarını reddetmeksizin, fakat sorgulayarak. Programın formatı da bir çerçeveydi. Bizim çerçevemiz de. Çerçeve çerçeve içreydi. Bunların hepsi kendi iddia ve tutarlılıkları içinde sorgulanabilir, tartışılabilir şeyler. Programı seyredenlerin aklında en fazla, -ki bence çok kıymetli etnografik malzemeler içeren- mülakatlar değil de bu prolog "hikaye"leri kalıyorsa, bence bu seyircilerin "hikaye" ve "tarih" arasındaki tercihiyle ilgili birşey olsa gerek, diye de düşünmüyor değilim. tarihyazımını dilime dolamam ise, tarih mezunu bir genç olarak ethem eldemden yahut bölümden filan değil, miraç trolünün bloga yaptığı gıcık bir yorumdan mütevellit, literatürümde aktif dolaşıma kazandıran odur. yoksa tabii o kadar historiyografya, narrativitiy, sözlü tarih dersi filan aldık. ama işte pratik siyaset başka bobocum :P

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

felahçilar*

Aralık