documentarist 2015: III. gun


THE LOOK OF SILENCE [Theatrical trailer] - In theaters July 17th from Drafthouse Films on Vimeo.

Güne Joshua Oppenheimer'in Sessizliğin Bakışı ile başladık. Gerisi iflah olmadı zaten. Reyiz bu filmde, Endonezya'da Suharto diktatörlüğü sırasında katledilen milyonlardan birini Ramli'yi arayan erkek kardeşi gözlükçü Adi'nin hikayesini anlatıyor. Tabii ki salt onun değil, 65-66 arasında yaşanan ve doğru dürüst tarihi bile yazılmayan, faillerinin hala muktedir olduğu bir soykırımın da hikayesini anlatıyor. Film inanılmaz. Adi, Öldürme Eylemi'nden aşina olduğumuz katillerle mülakatlar yaparken herkes o kadar sakin ki insan kafayı yiyor. Kafayı yemeyenler ise öldürdükleri kurbanların kanlarını içerek (temsili değil) akıl sağlıklarını koruyan paramiliterler, yahut dini bütün Endonezyalı köylüler. Filmdeki katillerin dilinden pelesenk olmayan antikomünist söylemin nasıl bir illet olduğu, ABD eliyle Karadeniz'in köylerinden Sumatra'nın dağlarına tüm dünyaya nasıl yayıldığı, her yerde nasıl aynı "dinsiz" edebiyatıyla meşrulaştırıldığı da ayrı bir ibret vesikası. Filmin en çarpıcı tarafı kimsenin hatırlamak istemeyişi, adeta yaranın kabuk tutmasına duacı olmaları. Zira burada kurbanlar kaybeden tarafta yer alıyor. Onları hatırlamak demek, katillerin açıkça telaffuz ettiği gibi katliamların tekrarlanması demek. Katillerin bu apaçıklığı, herhangi bir türden pişmanlığa meyletmeyişi, ölenlerin hesabını sormak bir yana, onları hatırlayan, sağ ve artakalanların dahi var olmayışı Endonezya'da yaşanan soykırımı daha da başka bir hale getiriyor. Film üzerine aklıma epey geliyor ama şimdilik kısa kesiyorum. 



Alaine Robbe Grillet'nin karısı, aynı zamanda Fransanın meşhur sahibelerinden olan Catherine Robbe Grillet üzerine bu film, ilk bakışta sado-mazo geyiği gibi gözükse de esasen arzular, kadınlık ve sahiplik hakkında sıkı metinlerden oluşan bir tartışma. Filmin drama kısımlarının estetiği epey başarılıyken röportajlardaki çiğlik ilginç bir kopukluk oluşturuyor. Hikaye beni çok sarmasa da bodyciler, queerler, ablalar seyretsinler derim.




Dünya Etrafında 50 Konser Amsterdam'da bulunan Kraliyet Senfoni Orkestrası'nın dünya turnesine eşlik eden son derece çirkin bir film. Filmin çirkinliği, klasik müzik ve orkestradaki aydınlanmacı, hümanist ve emperyal tonların belirgin bir şekilde turnedeki karakterlere sirayet etmesi ve filmin St. Petersburg'da rezil bir anti-Stalinizmle sona ermesi. Geçtiğimiz aylarda bizi hayalkırıklığına uğratan Feher Isten'deki gibi aptal bir müzik hümanizmi, 3. Dünya filantropizmi, dikta eleştirisi ile film mide bulandırıcı bir hal oluyor. Orkestra tarafından sipariş ve finanse edilen filmin sahibinin sesi olması doğal ama festival bulunması ofsayt olmuş, üzdü.



Johannes abi zaten deneyselciymiş, film de Chris Marker kafası, sıkı bir 16 mm estetiği, devasa bir kolaj. Metin tabii o kadar başarılı değil, insan Patagonya çöllerinde bir Guzman saygı duruşu bekliyor ama boşuna. Bununla beraber Gezi'den Şili'ye ilginç kıssalar toparlamış. Marker sevenler bunu da sever diyorum.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

Hakikati söylemek, toplumu savunmak

düğün ve nikahlara neden icabet etmiyorum