Devrimken Devlet Olmak

Suriyel mücahid kardeşime ön not: Seçici algınla bodoslama İran güzellemesi diye dalma, 79'dan bahsediyorum. Sen portakalda vitaminken bütün abilerin, o haksözcü abilerin filan da İrancıydı, o zamanları kastediyoruz.

1979'da İran'da İslam İnkilabı gerçekleştiğinde, İstanbul'da evinin mutfağında soğan soyarken devrim marşlarıyla yüreği Tahran'da atan kadınlardan, Paris'te College de Franca kürsüsünde "Tahran: Şah'a karşı iman" diyen Michel Foucault'ya kadar, İslam coğrafyasında ve ötesinde milyonlarca kalbe heyecan ve umut salmıştı. Geçen yıllardan o heyecan yerini kedere, umut bunalıma bıraktı. İslam inkilabı,İran devletine dönüşürken ardından binlerce ceset ve milyonlarca acı bıraktı. Bugün İran, kanlı bir savaşın hiç de haklı olmayan tarafında kıyasıya bir savaş verirken, umudu örgütlemenin çok uzağında. 94'te Refah Partisi belediye seçimlerini kazandığında, biz de kendimizi İstanbul'u yeniden fethetmiş zannediyorduk. Olacaktı, geliyorduk, güzel günler görecektik. Lağım kokan Haliç günbegün mavileşir, musluklardan sular pınar olup akarken umudumuz da yeşermişti. Çok sürmedi. Parti muktedirleşirken, onu iktidar yapan kesimlerle bağı aşındı, siyasetinin özne ve yüklemi kaydı. Üstelik bu durum o yıllarda bugünkinden çok daha radikal bir şekilde eleştirilebiliyor, partiyi eleştirenler gazetelerden kovulmuyordu. RP gitti AKP geldi, Cihan Tuğal süreci pasif devrim olarak kavramsallaştırırken havada yine umudun kırıntıları vardı. 13 yıl geride kalırken, yine enkaz ve sükut-u hayal. Üstelik Türkiye tarihinde TC rejimiyle en radikal hesaplaşmanın ihtimaller belirmiş, devrim niteliğinde yapısal reformlarla imkanlar bollaşmışken basiret ve ferasetten yoksunlar, tamahı umuda, devrimi devlete tercih ettiler. Resmi tarih anlatısının dışında bize bir yer ve imkan açan 29 Mayıs fetih şölenleri, seçilmiş belediyemiz değil, seçilmiş cumhurbaşkanı tarafından resmi devlet kutlamasına dönüştürülürken, resmileşen salt bir tören değil, bir karşı tarihin ideolojik vasfıydı. Fetih, resmi ideolojinin otantik bir parçasına dönüşürken, İslamcılığın rejimce soğurulması projesi de hitama ermekteydi. Geçmiş olsun.

Gereksiz uzun bu girizgah, bizi sonrasına dair mütevazi bir tartışmaya davet etmek içindi. 8 Haziran'da Kürt özgürlük hareketi, daha Türkiyeli bir sabaha uyanır, barajları aşarken Kuzey Kürdistan ve Türkiye'de neye talip olacak? İslamcılığın bu acı geçmişi, Kürtlere bir ibret olabiliyor, siyasal geleceği ikaz edebiliyor mu? Kürdistan'daki belediyecilik tecrübesi geçilmiş bir sınav mı, yoksa sınıfta kaldığımızın resmi mi? Hepsini ve daha fazlasını, konuşuyor ve tartışıyoruz ama hareketimizin eleştirisini değil, özeleştirisini yapmaya talip olduğumuz içün, edeple 8 Haziran sabahını bekleyeceğiz.

devamı gelecek...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

Hakikati söylemek, toplumu savunmak

düğün ve nikahlara neden icabet etmiyorum