Meteorlar


Meteorlar (Trailer) from Gürcan Keltek on Vimeo.

Gürcan'ı pek çoğumuz rafine işi Koloni ile tanısak da esasen ilk filmi Fazlamesai ile özgünlüğünü ve sinemaya yaklaşımını olanca samimiyetiyle ortaya koymuştu. Bu çizgi doğrultusunda Meteorlar'ı  yüksek bir beklentiyle seyrrettim Locarno prömiyerine paralel. Sanırım hayalkırıklığımda bir parça bunun da etkisi var.

Film, adı ve fragmanıyla bir parça Kutluğ Ataman'ın Aya Yolculuk'ta yaptığı türden bir takım muziplikleri yahut Guzman'vari çok katmanlı bir meta-epiği (Sedef Düğme) çağrıştırsa da bunların hiçbirine yaklaşmıyor. Meteorlar, Türkiye'nin en uzun yılı, yahut henüz bitmemiş olan sonbahar'ı üzerine, buluntu filmlerden bir derleme. Daha doğrusu film, bulduğunu iddia ediyor.

Mevzuya göbekten girersek Meteorlar, Kürdistan'daki kanlı savaşın medyaya, özelde de Kürt medyasına yansıyan görüntüleri üzerine inşa edilmiş. Jeneriğe dikkatle baktığınızda bölgede ANF ve DİHA için görüntü üreten pek çok basın emekçisinin ismine rastlayabiliyorsunuz. Bunun yanı sıra ulusal haber ajanslarının görüntüleri de diğer bir kaynak. Ve tabii, çok çok iddialı bir üretici olarak Gerilla Tv.Bunun dışında filmin proloğundaki av görüntüleri yönetmenin kendi imalatı. Bir de arada, filmde hiçbir işlevi olmayan, çıkarıldığında hiçbirşeyi yitirmeyeceğim, yönetmen için ne anlam ifade ettiğini anlamakta güçlük çektiğim bir Ebru Ojen partisyonları. Bunun dışında aslında devasa bir haber kolajı izliyoruz, sadece üst ses bir haber spikeri değil, Kürtçe konuşup Türkçe söyleyen, şairimsi bir karakter.

Sert gittiğimin farkındayım, fakat filmin sorunları, yönetmenin metodolojisi bunu hak etmiyor değil. Zira buluntusallık iddiasındaki görüntülerin, yaygın medyadan, ajanslardan, arşivcilerden toplanma biçimindeki en basitinden bir kolaylık göze çarpıyor. Zira Kürdistan'da yoğunluğu düşse de hala süren savaşta üretilen ve genel geçer dağıtımda olan medya unsurlarının biçim ve formatları son derece belirli, tanımlı ve tarifli. Yani ANF'den tedarik edilmiş bir görüntü, hangi kompozisyonda, estetik ve etik tasarrufta yer alırsa alsın, kameranın gözünün içine öfkeyle bakan kadınlardan, zarifçe ve kararlılıkla göğe uzanan zafer işaretlerinden, dalga dalga yükselen lastik alevlerinden, uzamı dikey değil yatay olarak yaran havai fişeklerden tanınabilir. Formatın kendisi adeta estetik bir arketipe dönüşür burada. Veyahut TC medyasının imalatı bir görüntüyü tanımanız için tepede Ertürk Yöntem'i işitmenize gerek yoktur, her zaman eylemcilere karşı, muhakkak kolluk kuvvetlerinin arkasında bir Cezayir medyasıdır o, imajları da öylece dizilir.

Peki öyleyse Gürcan Keltek ne bulmuş olabilir yahut neyi bulamamıştır? Bulamadığı, savaşın Batı'ya yansımayan, internetin dehlizlerinde, dar sosyal medya çevrelerinde saklı, üreticilerinin sesini, nefesini, korkularını, kaçışsız ve kaçışlı perspektiflerini, uzamsızlıklarını ihtiva eden imajlardır. Çerçeveyi tutturmayan, ses bandı umarsız, gren ve netsizliği cömert imajlar. Keltek, önceki filmlerinin estetik tercihleriyle paralel olabilecek bir emekçilikle bu görüntüleri kazmaya yönelmemişt. Bu emekten ya kaçınmış, ya imtina etmiş, ya da daha fenası erinmiş. Dolayısıyla bizi halihazırda üretilmiş, çoktan aşina olduğumuz, yönetmenin ne dediğinen ziyade, faillerinin ne idüğünü kestirebildiğimiz imajlarla başbaşa bırakırken, film yönetmenin auteur-itesini eritiyor, görünmez hale getiriyor. Gerilla tv'nin nevi şahsına münhasır, olağanüstü etkileyici imajlarını, filmlerini izlemek istesem, herhalde büyük sinemacı Halil Dağ'ın rahatlıkla erişilebilen ve zorlukla ulaşılabilen işlerini görmeyi tercih ederim. Dağ keçileri kafa tokuştururken, PKK gerillalarının bixi ile TC askerini "avlama" görüntüleri ne şekilde super-empoze olurlar mesela?

Meteorlar'da havada kalan soru çok. Sanırım beni en rahatsız edeni, Keltek'in özyönetim direnişleriyle, Kürdistan hakikatiyle kurduğu ve kuramadığı ilişkinin muğlaklığının, nihai yapıtta son derece görünür olması. Gerillanın ürettiği görüntülerin kullanımındaki cömertliğin, filmin finalinde bir "homo homini lupus" primitivizminde tükenmesi üzücü. Bu tartışmanın bir diğer ucu, "angaje olmayan film çekmesin" gibi de anlaşılabilir ama meramım tabi ki bu değil. Samimiyet testi, sanat eserine tatbik etmesi en güç şeylerden biri. Öylesi bir arayış afaki olabilir. Daha ziyade bir estetik-politik tutarlılık arayışı burada demeye çalıştığım şey. Gürcan'ın hali hazırda varolan kurguları, işlemeyen bir kurgunun, daha doğrusu ortaya atılmış, öylece atılmış ve işlenememiş bir tezin -birbirini yiyen, birbiriyle döğüşen hayvanlar olduğumuz- parçası kılarak, hatta kimi zaman bütünlüklü bir kurguyu kurmaya da çalışarak ama başarısız olarak giriştiği bu egzersiz, günün sonunda imajların imaj olarak kıymetlerini aşındıran bir denemeye dönüşüyor. Onları birbirleriyle konuşan, müzakere ve münakaşa eden aktörlerden ziyade, estetik bir kolajlar yığınına indirgeyen ve üretim koşullarına, bağlamlarına, dolaşımdaki duygulanımlarına hürmet etmekten uzak bir çaba, atanamamış bir buluntu film projesine dönüşüyor. Meteorlar'ın evrendeki kozmik yalnızlığımız ve rastlantısallığımızla uzaktan ve yakından alakası olmayan bu tavrı, biçimsel ve estetik anlamda Türkiye'de yapılan sinemanın köşetaşı olabilecek bir projeyi maalesef ilginç bir kültürel tüketim nesnesi olmaktan öteye taşıyamıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

felahçilar*

Aralık