Evlilik tartışmalarımıza katkılar

Mamosteler sağolsunlar gündem beraber tartışmaya çok iyi katkılarda bulundular, bu yazıları buraya arşivleyelim, tartışmaya bir bağlam ve derinlik kazandıralım istedim. 

Mamoste Nükhet, ailedeki hiyerarşi meselesini çok iyi vurgulamış ETHA'ya verdiği röportajda



Akrabalık, insanlar arasındaki yasaların dahi hiçbir şekilde yönetmediği ilişkileri hiyerarşize ederek yönetme sanatıdır. Akrabalıkta çünkü muhakkak hiyerarşiler konulur. Baba ile anne; anne, baba, çocuk; anne, teyze arasındaki hiyerarşiler belli. Yani çok kılcal damarlara kadar giden ve çok ince ayrımlar yapabilen bir hiyerarşi sistemidir. Onun için aileye çağırılıyor insanlar. İnsanlar arasındaki ilişkilerde gri alan kalmasın diye. Hiyerarşiye oturduğu ölçüde nasıl olacağı önceden kestirilebilir oluyor. Gri alanlar, boşluklar, sınıflandırılamayanlar kendini yönetimin öznesi olarak koyan insanlar için tehlikelidir.

Mamoste Nazan Özgür Gündem'deki ikinci yazısında, Diyarbekir'deki Erdoğan-Barzani buluşmasında programlanan toplu nikah-düğün töreni üstünden evlendirme, aileleştirme politikalarına değinmiş. Yazılarındaki sık vurgusuna iyi bir parantez açmış;

Başbakan Erdoağan, herşeyin çaresini evlenmekte, evlendirmekte görüyor. Bir çöpçatan kendisi, onu ona yakıştırıp, yapıştırmakta buluyor çareyi.

Mesela evlenenlerin öğrenim kredilerini affediyor. Evlenenlere TOKİ’den ev tavsiye ediyor. Böyle apartman apartman. Bir araba, bir daire. Kredisi bankadan. Üç çocuk, çocuk parası, anneye esnek iş, babaya sözleşmeli memuriyet. Sonra çocuklar özel okula. Biraz daha kredi. Hatta isterse Kürtçe alabilir krediyi. Barzani posteri falan bile yapıştırabilir arabasına. Bir Şivan bir İbo kaseti koyar teybe. Takdiri de devletten.

Mamoste Bülent ise bir süredir sürdürdüğü şirket-devlet tartışmasında aile kurumunun üstlendiği rolü çok vazih ve sarih bir dille anlatmış. Derdini çektiğimiz, öfke duyduğumuz şeyin ailenin duygusal kapasitesi değil üstlendiği ve icra ettiği neoliberal politikalar oluşunu açıkça beyan etmiş, iyi olmuş;


Başka bir deyişle, toplumun düzeni, nüfusun ve emeğin yeniden üretimi polis gücüyle değil toplumun aileleşmeye özendirilmesi üzerinden daha iktisadi ve daha sorunsuz işler. Bu anlamda şirket devletin temel sloganı “aileyi yaşat ki devlet yaşasın”dır diyebiliriz. Böylece, devlet çok kaynak ve insan zayi etmeden ve fazlaca yasal düzenleme yapmaya gerek duymadan yukarıdan aşağıya çok ince, mikro ve makro düzeylerde bürokratik bir denetim rejimi kurabilmektedir. Böylesi hiyerarşik bir düzenin idaresi çok daha ekonomik, çok daha sürdürülebilir ve çok daha öngörülebilirdir. Aile idaresi ile devlet idaresi arasındaki zihni ittifak bundandır. Oysa çeşitlilikle ve spontane hayatla baş etmek metanet isteyen ince bir iştir, siyasi ve idari kapasite gerektirir.
Bu dolaylı idare etmenin en taşralı biçimi hatırlandığı gibi Gezi sırasında hükümetin annelere - babalara seslenerek gelip çocuklarını parktan toplamalarını nasihat etmesiydi. Bu dolaylı müdahalenin kolonyal versiyonunu “taş atan çocuklar” örneğinde gördük. Orada da devlet isyankar Kürt çocuklarının bu “tercih hakkını” hiçe sayarak, polis hoparlörlerinden bu “sürü halinde dolaşan başıboş” çocukların “sorumsuz, sevgisiz ve ilgisiz” anne ve babalarına seslenerek gelip çocuklarını sokaktan toplamaları için sıkça çağrıda bulunmuştu. Aksi halde bu anne ve babaların yoksulluk yardımları kesilecek, yeşil kartları ellerinden alınacak, çocukları ellerinden alınıp kimsesizler yurduna konacaktı. 
Bu kıymetli katkıları da heybemize ekleyerek tartışmamızı, "Aralık"ta eşyanın tabiatı ve evliliğin materyal ekonomisi üzerinden sürdürecek ve nasipse "Ocak"ta "aşk örgütlenmektir" şiarına gönül vererek bu kuşatmayı nasıl yarabileceğimizin imkanlarına bakacağız inşallah. Tartışmayı çoğaltmak, ses verip yükseltmek vacib. Yorumunuzu, fikrinizi, eleştirinizi esirgemeyin. Kavga hepimizin kavgasıdır, anlatılan senin hikayendir...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

felahçilar*

Aralık