Fehér Isten: Hepimiz Kardeş Miyiz?


Fehér Isten seyirciyi ters köşeye yatıran, farklı janrları ustaca harmanlayan başarılı bir çağdaş fabl denemesi. Türcülük tartışmasını cesur bir şekilde perdeyen taşıyan bir filmin biçimsel olarak cross-genre (türlerarası) bir hüviyete bürünmesi özgün bir sinematografi vaad ediyor. Fehér Isten'i özgün kılan en önemli özellik, türdeş olduğu Lassie, Özgür (!) Willy vb. filmlerin aksine hayvanatı edilgen olmaktan çıkararak filmde gerçek bir karaktere, faile dönüştürmesi. Film bu manada türcü hegemonyayı altüst ederek insan ve hayvan kategorilerinin yapısökümünü icra ederken, hayvan barınakları, okul ve aile üçgeninde farklı kapatılmak ve disiplin pratiklerini de tartışmaya açıyor.

Film klasik bir teenage dramı olarak başlayıp hayvanlı filmlerin tüm klişelerini dizdikten sonra birden bire hayvanlar aleminin, yahut insan türünün ezdiği, sömürdüğü, katlettiği bir "sınıf"ın efendisinden intikama, hürriyetini kazanmaya yönelik başkaldırısına tanıklık eden bir tür Cezayir Savaşı'na dönüşüyor. Ki bu bence başlı başına epey cesur ve heyecan verici girişim. Köpekler ordusunun kıstırıldıkları tünelde tek tek vurulup düştüğü sahnenin, Cezayir Savaşı'nın finalinde hürriyet için kıyama duran Cezayir halkının Fransız sömürgecilerin kurşunlarıyla vurulup düşüşünden farkı yok örneğin. Filmin geliştiği bölümdeki akış bu gibi bağlantıları kurmamıza imkan veren bir atmosfer seriliyor.

Gelgörelim ki finalde Lili, babasının çalıştığı mezbahaya sığınmaya çalışırken Hagen'ın önderliğindeki köpekler ordusu tarafından kuşatıldığında film, yakaladığı çok kritik bir imkanı elinden kaçırıyor. Lili'nin babası elindeki lav silahıyla köpekleri korkutmaya çalışırken, Hagen için efendilerinden onu metalaştıran, mülk edinen sahibiyle, "ev zencisi" olduğu evden kovan ev sahibiyle tarihsel hesaplaşmasını yapma fırsatı belirmişken film birdenbire Mahsun Kırmızıgül'ün kardeşlik türküsünü çığırmaya başlıyor; "hepimiz kardeşiz, bu kavga ne diye?" Oysa açık ki, ne kardeşiz hepimiz, ne de bu kavga yoktan var oldu. Nasıl ki Türkiye'de devlet, Kürtlerle olan meselesini, paylaşamadığı egemenliği, iktidarı ve toprakları, mülkü kardeşlik edebiyatıyla örtüvermeye hamle ediyorsa, Fehér Isten'in manasız derecede lirikleşen finali da aynı sahte türküyü çığırmaya meylediyor. Hatta vurmuşken beline, eli yükseltelim film Lizst'in 2 numerolu Macar Rapsodisi ile biterken, adeta Avrupa Birliği'nin resmi marşı Beethoven'ın 9. Senfonisi çalıyor.

Meramım odur ki Fehér Isten bitik bir hayvan filmi yahut teenage melodramı değil, türler arası geçişleri, politik ve toplumsal meseleleriyle sinemadan çıkınca da tartışmaya devam edeceğiniz bir film. Macarlar değil de Meksikalılar çekse muhtemelen daha harbi, daha hasbi bir finalle gönüllerde evla bir taht kuracaktı ama nihayetinde Avrupa sinemasının limitlerini Haneke ekolü dışında pek kimse zorlamıyor anlayacağınız. Fazla üçüncü dünyacılığa, anti-emperyal nutuklara bağlanmadan filimlerle düşünmeyi, tartışmayı seven dostları perdeye davet ederek noktalayalım.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

Hakikati söylemek, toplumu savunmak

düğün ve nikahlara neden icabet etmiyorum