iki filim: i, daniel blake & fürûşande
Çağrı merkezleri, saçma sapan formlar, prosedürler, prospektüsler, bitmek bilmeyen online randevular, sinir bozan müşteri hizmetleri. Bir sorumsuzluk rejimi olarak kapitalizmin illet eden, süründüren, ilanihaye öldürebilen yeni yönetişim teknikleri. Yoldaş Ken'in son filmi, hikayeyi buradan yakalamayı beceriyor, ama gerisi 40 yıllık Loach sinemasının sıradan bir halkası niteliğinde ve kesinlikle iyilerinden değil. Hele palmiyelik hiç değil. Filmin metni ve içeriği güncel. Marksizmin güncelliğini tartışmaya lüzum yok. Avrupada sosyal devletin çöküşünün yarattığı derin buhranın bu aciliyeti arttıracağı da aşikar. Toplumsal bir metin olarak film bu manada da başarılı bulunabilir. Fakat bu, nihayetinde film sanatını tarttığımız ölçütlere göre vasat bir rejiyi telafiye yetmiyor. Palmiye başka, Marksizm başka. Onun için hoşuma gitse, film olarak iyi bulmadım. Bisiklet Hırsızları ya da Yılmaz Güney'vari, sınıf çelişkisini sıklıkla trajediye tahvil eden, fukaralıktan kötü yola düşen anne gibi feminist ablaların bayağı yerden yere vurabileceği karton figürlere sığınan, ihtiyarı da mahkeme kapılarında öldüren hikayesi gene de başlarda fena gitmiyor diyebiliriz. Meslek örgütlerinin etkinliklerinde göstermek için güzel bir film olabilir.
Farhadi, ocağımızı yıkan Farhadi. Bir Ayrılık'taki tema ve formülasyonu takip ederken, Arthur Miller'in Satıcının Ölümü oyunuyla film içiçe geçiyor. Biraz bilindik numaralar belki, ama metinlararasılık anlamında hiç de fena değil. Holywood'un tek mekanda geçen, neredeyse tiyatrovari fakat gerilimi üst seviyede dramalarının yapısını takip eden, çok güçlü oyunculuklara yaslanan ve her defasında temel insani gerilimleri katmanların arasına yerleştiren, dolayısıyla dramanın yükünü ontolojik tartışmaya devşiren bir yapı bu. Farhadi belki de Demirkubuz'un sinemasını daha tüketilebilir bir dramaturji ve gerilim unsuruyla yeniden üretiyor. Amerika'da gördüğü teveccüh de bunun göstergesi gibi.
Filmin mekanla kurduğu ilişki, nesnelerin gerilim kaynağına dönüşümü, karakterlerin sürüklenişi ve Farhadi'nin gene dönüp dolaşıp İran toplumuna, aile yapısına, çiftlerin ilişki dertlerine bakan kamerası. Buralarda film tabii benim için likit jilete dönüşüyor. Genelde Farhadi filmlerinin bünyede bıraktığı müşterek etki de bu oluyor sanırım. Kendini tekrarlama riskini aşarsa Farhadi çağdaş sinemanın olacağa benziyor.
Filmden geriye kalanlardan biri de muhtemelen birkaç hafta kulağımdan silinmeyen bir Ali Azimi şarkısı, Pîşderamed...
Yorumlar