tankların namlusu nereye dönük?
bugün okulda genç islamcı tayfa felah ekibinin bir afişini gördüm.
"28 şubat'ı unutmadık" yazıyor. altında bir tank silueti uzun minareli bir camiye yönelmiş, cami siluetinin içerisinde de başörtülü bir kadın illüstrasyonu. kadının yüzü yok, grafik örtüyle üst bedenin bütünleşmesinden oluşmuş soyut bir çalışma, 97' sürecinde beyazıt'ta sıkça gördüklerimizden.
bu afiş bize ne söylüyor, daha doğrusu bana?
açıkçası, pek birşey söylemiyor malesef. 28 şubat'ta tankların namlusunun ucunda sadece başörtüsü ve cami minaresi mi vardı? gençlerin söylemeye çalıştıkları şey buysa, yan(g)ılıyorlar. yok bu imgelerle bir sembol siyasetini yeniden üretmeye çalışıyorlarsa orada da faka basmaktalar, zira bugün ne sembol siyaseti var artık, ne de bu semboller o günkü manalarıni koruyabilmekteler.
28 şubat'ın rekonfigüre ettiği islamcı siyaset, küresel sermayeye tam entegrasyonu hedefleyen, bunu da popülist politikalarla, mükellef bir arzu siyasetiyle içiçe geçiren, cihan tuğal'ın tespitiyle muazzam bir pasif devrim olarak AKP fenomenin cisimleşiyor.
bugün tankların namluların hedefi belli;
TOKİ projelerinde mahalleliler, HES inşaatlarında vadililer, fabrikalarda 4-C'li işçiler, sokaklarda kağıtçılar, zindanlarda Kürtler. namlunun arkasında AKP var şimdi,
önündeyse hala Müslümanlar da var.
Mehmet Bekaroğlu Emine'den dem vurmuştu geçen seçimlerde; biri jipiyle DESA mağazasından milyarlık alışveriş yapan first lady Emine, diğeriyse sendikalı olunca işten atılan, fabrika kapısında tek başına tam 453 gün boyunca var gücüy direnen işçi Emine ana. ikisi de başörtülü, peki hangisi müslüman?
tam bu noktada cedel, Ali Şeriati'nin tabiriyle dine karşı din mücadelesine dönüşüyor. öyleyse işten atılıp taşeronlaştırılmaya zorlanan, direniş çadırları polis ve zabıta saldırılarıyla darmadağın olan itfaiye işçilerinden Ömer reise kulak verelim , basit ama öz;
"Kendine müslüman diye ama bütün halkın hakkını gaspedenlere niye boyun eğelim dedik"
"28 şubat'ı unutmadık" yazıyor. altında bir tank silueti uzun minareli bir camiye yönelmiş, cami siluetinin içerisinde de başörtülü bir kadın illüstrasyonu. kadının yüzü yok, grafik örtüyle üst bedenin bütünleşmesinden oluşmuş soyut bir çalışma, 97' sürecinde beyazıt'ta sıkça gördüklerimizden.
bu afiş bize ne söylüyor, daha doğrusu bana?
açıkçası, pek birşey söylemiyor malesef. 28 şubat'ta tankların namlusunun ucunda sadece başörtüsü ve cami minaresi mi vardı? gençlerin söylemeye çalıştıkları şey buysa, yan(g)ılıyorlar. yok bu imgelerle bir sembol siyasetini yeniden üretmeye çalışıyorlarsa orada da faka basmaktalar, zira bugün ne sembol siyaseti var artık, ne de bu semboller o günkü manalarıni koruyabilmekteler.
28 şubat'ın rekonfigüre ettiği islamcı siyaset, küresel sermayeye tam entegrasyonu hedefleyen, bunu da popülist politikalarla, mükellef bir arzu siyasetiyle içiçe geçiren, cihan tuğal'ın tespitiyle muazzam bir pasif devrim olarak AKP fenomenin cisimleşiyor.
bugün tankların namluların hedefi belli;
TOKİ projelerinde mahalleliler, HES inşaatlarında vadililer, fabrikalarda 4-C'li işçiler, sokaklarda kağıtçılar, zindanlarda Kürtler. namlunun arkasında AKP var şimdi,
önündeyse hala Müslümanlar da var.
Mehmet Bekaroğlu Emine'den dem vurmuştu geçen seçimlerde; biri jipiyle DESA mağazasından milyarlık alışveriş yapan first lady Emine, diğeriyse sendikalı olunca işten atılan, fabrika kapısında tek başına tam 453 gün boyunca var gücüy direnen işçi Emine ana. ikisi de başörtülü, peki hangisi müslüman?
tam bu noktada cedel, Ali Şeriati'nin tabiriyle dine karşı din mücadelesine dönüşüyor. öyleyse işten atılıp taşeronlaştırılmaya zorlanan, direniş çadırları polis ve zabıta saldırılarıyla darmadağın olan itfaiye işçilerinden Ömer reise kulak verelim , basit ama öz;
"Kendine müslüman diye ama bütün halkın hakkını gaspedenlere niye boyun eğelim dedik"
Yorumlar