islamcılığın antropolojisi yahut özcülük yerine post-kolonyal teori

cuma günü deniz'in mevsimlik işçiler üzerine yüksek lisans tezini dinledik. kadın bir yazını iç ege'de ağırlıklı olarak kürt, bir kısım da çingene olan mevsimlik tarım işçileriyle geçirdi. onlarla tütün topladı, domates kesti, yonca ayıkladı. hasılı özneleriyle bedenleşti, hemhal oldu, hikayelerini dinledi ve bize de hikayelerini anlattı. benim akademi düşmanı alerjik filtrasyonumdan mı, yoksa sinematografik seçici algımdan mı bilmiyorum ama yaptığı tezden ziyade böyle bir tür hikaye anlatmak gibiydi, metinden bize bir his geçiyordu yani. şemsa hoca da istatistik örneği üzerinden salt rakamların değil, antropolojik çalışmaların nesnesi olan bu tür hikayelerin de iktidara verdiği "bilinirlik" imkanının bir "yönetimsellik" aygıtına dönüşmesi ihtimalini bize hatırlatınca bu hissiyat meselesi daha da önem kazandı zihnimde. yani akademik metin bir tür hikayeye dönüştüğünde, o bütün muktedir biliş mekanizmalarının ötesinden, en azından biraz ırağında başka türlü bir üretim biçimi oluşabilir mi diye düşündüm.

tez temelde iki kısım, biri daha söylem mevzuları. işte başat olarak da "hırsızlık" ve "terör". bu söylemler de gündelik karşılaşmalar üzerinden ilerliyor, maşallah sara ahmed rulezzz! diğer kısım ise biraz daha bu çadır pratiğinin materyalite bağlamındaki analizi, oralardan da "ev" mefhumuna bağlanıyor. tabii antropolog için göç habire hareket, yatay-dikey-coğrafi. fakat bu göçün, bu hareket eylemenin biraz da metafiziğinden bakarsak nasıl bir tablo çıkar? yani biz bu hareketi mesela, "hicret" üzerinden okusak, "O ev"e dönüş, yahut "O'nun evi"ne dönüş üzerinden anlamlandırsak nasıl olur?

yani sonuçta sınıf, kimlik, beden, arzu, fantazi. bu kavramsal bagaj bir noktaya kadar meramımıza mütercim, lakin bir yer var ki biz orda kilit. işte orda devreye girebilecek de bir literatür var aslında. ama özcü, ama otantik bilemem ama bir alan açtığı kesin. işte demem o ki böyle bir tür akademik yaklaşımla birşeyler yapılabilir mi? ahmet hoca'nın "alternatif paradigma"da güya yaptığını iddia ettiği, ama bize süper bi hegelcilik sattığı gibi değil de, böyle mazbut, efendi, makul bir yaklaşım. derdimizi, meselemizi de ifadeye imkan kılacak bir metod.

buraların meselelerine, nihayetinde ibi dibi kıta felsefesindeki bir sürü tartışmalara dayanan bir sosyal teoriden bakmak çok da mümkün değil malum. post-yapısalcı neşriyat, said'in "oryantalizm" metnini islamcıların çevirmesinden anlaşılacağı üzere bize biraz ekmek veriyor. ama sonuçta o çerçevenin de iyi kötü bir kaynağı var yani. işte bu noktada, tikimtonik özcülüklerden, kültürel belirlenimciliklerden, şairane yerliciliklerden kaçınarak böyle bir tür post-kolonyal mantıkla acaba bu mevzuları konuşabilir miyiz diye düşündüm.

spivak abla "strategic essentialism" diyordu, bir tür mukavemet ve muhalefet biçimi olarak. geçen başka bir tez sunumunda; sabah kuşağı programlarının kurulumu ve dolaşımındaki ahlaki söylem meselesini tartışan feyza ablayı dinlerken o da biraz kıvılcım çaktırdı ben de. tam da bu ahlak meselesini media analizindeki o kıl yün teorilerle değil de post-kolonyal media analizi üzerinden yapacağını söyleyince jeton düştü. yani feyza abla aslında bu ahlak meselesini doğal olarak islamcı bir yerden (tabii bu kendi okumam, öyle olmayabilir, ama olsa güzel olur :) tartışmak istiyor. yani sonuçta gökten zembille inmiyor bu hikayeler. bunu da akademik literatürün içinde yapabileceği en iyi bagaj sanırım postkolonyal teoride. literatürüne çok hakim olmasam da, parça-pinçik okuduklarım, tartışmalardan anladığım şey, postkolonyal teorinin ve dahi yaklaşımın meselelerinin, tam da islamcılığın temelindeki mevzu ve dertlerle ciddi ortaklıklar barındırdığı. burda postkolonyalizmin tarihsel referansı bağlamında bir tür sömürgecilikten kurtuluş mücadelesi pratiğine değil de, daha ziyade daha geniş bir düzlemde, modernist proje ve pratiklere karşı mücadele, müzakere, muhalefete ve mukavemet biçimleri manasında bir durum var gibi. eğer çok da yanlış anlamadıysam, postkolonyal teoriyi, böyle islamcı bir perspektifle okuyup/tartışarak buradan islamcılığın ve dahi buraların birsürü mevzularının bambaşka bir antroplojisini yapabiliriz gibime geliyor. böylece kıl yün teori denizinden boğulmayıp, biraz hakiki, sahici, makul işler üretebiliriz sanki.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

felahçilar*

Aralık