Documentarist Notları-IV

Reem Ali'nin "Köpük" filmi 2000'lerin ikinci yarısında, yani Hakan Albayrak'ın birleşik Türkiye-Suriye haritasıyla goygoy yapıp, Erdoğan'ın Hamidiye çarşısında sevgi seline maruz kaldığı zamanlarda, Suriyeli muhalif bir çiftin yaşadığı kapatılmışlık hissiyatının izini sürüyor. Zihinsel engelli Muhammed bir bakıma Suriye toplumunun kafayı sıyırmak üzere haleti ruhiyesini temsil ediyor. Savra öncesindeki atmosfere dair hakiki bir portre sunuyor.



Nidal Hassan'ın Dox.Lab tarafındna sipariş edilen bir atölye çalışması sonucunda ürettiği bu film, esasen bir yönetmenin film yapma sürecine dair bir tür günlük niteliğinde. Suriye'de namus cinayetleri ve kadınlık halleri üzerine bir ortakyapım üzerine çalışırken, 15 Mart 2011'de isyan patlak verir ve olaylar gelişir. İddialı başlığından anlaşılacağı üzere film çok şey söylemeye çalışırken pek azına muvaffak oluyor ve az çalışılmış sinematografisiyle, sadece anlattığı hikayenin meşruiyetine yaslanarak pek de birşey anlatamıyor. Yine de Suriye'ye dair inanılmaz bilgi çöllüğünde, savra öncesinde nasıl bir toplumsal atmosferin mevcud olduğuna dair iyi ipuçları var.



Varşova Tramvay Fabrikası işçilerinin kurduğu orkestranın çalışmalarından kısa bir kesit. Adamların eline müzik aleti çekiçten daha fazla yakışıyor. Gözünü seveyim sosyalizmin.



Festivalde Polis Memurunun Karısı ile seyrettiğimiz Philip Gröning'in yapımcılığını üstlendiği bu şiirsel film, Şili'de bir huzurevinde hayatlarının sonunu bekleyen ihtiyarların ölmekte olan zamanlarını dingin kamerasıyla, muhteşem bir ritimle takip ediyor. Epik.



Kürt meselesini biraz da belgesellerden öğrenmiş, daha doğrusu seyrettiği tanıklıklarla bilenmiş biri olarak gördüğüm en iyi Kürt belgeseli olabilir Arıcı. Nurhak'lı İbrahim Gezer'in oğlu Ali (Zerdeşt Dêrsimî) ve kızı Elif (Mizgîn) gerillaya katıldıktan sonra askerini yoğun baskısı sonucunda yedi yıl dağlarda göçebe arıcı olarak yaşar ve sonunda İsviçre'ye iltica eder. Film İbrahim amcanın İsviçre dağlarını kendine mesken edinmesinin peşine düşüyor. Bir bakıma Nurhakların çorak peyzajın Alplerin yeşil ve karıyla yer değiştiriyor. Öte yandan İbrahim amcanın Kürdistanlı bir mülteci olarak İsviçre toplumuna yabancılığı, izbe bir odada yaşamını sürdürmeye çalışırken bilimum bürokratik "entegrasyon" zorbalıklarıyla cebelleşmesi ve biteviye yalnızlığı filmin ustaca üstesinden geldiği meseleler. Alplerde bir dağ evinde yaşayan Max ve Anita çiftine duyduğu muhabbet, onlarla arkadaşlık kurmadaki başarısı, çocuklarını torunu gibi bağrına basışı tam da bu "mesken" edinme arayışının izdüşümleri gibi. "Arıcı" kimi sinematografik yaklaşımlarla çok daha mükemmel olabilecek bir film. Yine de politik olanla insani olan arasındaki ayrım (belki de en çok göze battığı alan sinema) konusunda iyi bir denge tutturuyor ve meramını de bu ölçüde anlatmaya muvaffak oluyor. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eylül

Hakikati söylemek, toplumu savunmak

düğün ve nikahlara neden icabet etmiyorum